Çocukluğumuzdan beri hepimizin yatağının altında sakladığı bir kutu vardır. Bu kutunun içinde küçüklü büyüklü toplar biriktirir, üzerini örter yatağın altına koyarız. Bu kutu tamamen bize aittir ve kimsenin onlara dokunmasına izin vermeyiz. Bu toplardan birine dokunmak isteyen olursa onu iter ve uzaklaştırırız. Tepkimizin boyutu da toplarınki gibi bazen büyük bazen de küçük olur.
İşte bu toplar hayatımız boyunca biriktirdiğimiz korkularımızdır. Değersizlik korkusu, kaybetme korkusu, sevilmeme korkusu, başarı korkusu, başarısızlık korkusu? Davranışlarımızın çoğunun bilinçli seçimler olduğunu sanırız. Ancak çoğu korkularımızdan kaynaklanır. Mesela kilo vermek istediğimiz için sağlıklı beslenmeyi seçtiğimizi söyleyebiliriz. Bu bilinçli bir karar gibi görünüyor. Peki gerçekten neden kilo vermek istiyoruz? Zayıfken ?kendimize güvenimiz? mi artıyor? Sevgilimiz bizi daha çok mu ?seviyor? yoksa insanların bizi beğeniyor olması bizi daha ?değerli? mi hissettiriyor? Şimdi cümleyi tersten okuyalım. Kendimi yeteri kadar değerli görmüyor muyum ki insanların beni değerli görmesine ihtiyacım var? Kendimi yeterince sevmiyor muyum ki bir başkasının sevgisine ihtiyacım var? Kendime yeteri kadar güvenmiyor muyum ki kendime daha fazla güvenmek için zayıflamaya ihtiyacım var?
Arkadaşlarımızla güzel bir havada sohbet edip kahvemizi içerken yaşadığımız anın tadını belki de hiç bu kadar çok çıkarmamışken, tüm sınavlarımız beklediğimizden de iyi geçerken, işimizden beklemediğimiz bir kazanç sağlamışken, ilişkimizde her şey harika gidiyorken birden içimizden bir ses ?birazdan her şey bozulacak ? der ve kaçar. O sesi önemsememeye çalışsak bile her seferinde haklı çıkmasından bıktığınızı biliyorum. O anda kutunuzdaki toplardan biri olan kaybetme korkusu zıplamaya başlar çünkü. O korku her zaman haklı çıkmak ister siz kaybedene kadar direnir ve kaybedince rahatlar. Siz de sızlanmaya, mutsuzluğunuzu dile getirmeye başlarsınız. Tüm bakış açınız negatife kayar. Peki ya bu noktaya kadar başardığınız işler, geçtiğiniz sınavlar, günün keyfine vardığınız anın hazzı, ilişkinizde yaşadığınız güzel günlerin mutluluğu? Onlarla neden yetinemiyoruz? Neden kazanmak kadar kaybetmenin de doğanın kanunu olduğunu kabullenemiyoruz? Buna belki insan doğası belki de dış etkilerden kaynaklanan bir güdülenme diyebiliriz ama benim için önemli olan bunu nasıl yönetebileceğimiz. Yönetmek, fark etmek ve tanımakla başlar. Önce kendinize şunu sorun benim yaşamımın değerini belirleyen şey ne? Zevkler mi, para mı, sevilmek mi ? Arabanız, statünüz, kıyafetleriniz, işiniz, saatiniz, arkadaş çevreniz mi?
Bir an için dünyada hiçbir zaman var olmadığınızı düşleyin. Arkadaşlarınıza, ailenize, işinize, evinize, sevdiğiniz kazağınıza hiçbir zaman sahip olmadınız. Tanıdığınız hiç kimse sizi tanımıyor. Onların arasında hayalet gibi dolaşın. Bir tarafta aileniz hep beraber toplanmış birlikte gülüyor sohbet ediyor; diğer tarafta arkadaşlarınız bir sorunu aşmak için birbirlerine destek oluyor. Peki siz hayatın bir yanında gülmeyi bir yanında üzülmeyi göze alarak ?varolmayı? istiyor musunuz? Yaşamın değerini belirleyen ne keyifler ne üzüntüler. Yaşamı değerli kılan tek bir şey var: SEN!
Teşekkürler Ceren Kayalar
1 Pingback