Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Etiket: mutsuzluk (page 1 of 1)

Düştüğün Zaman Umudunu, Kalktığın Zaman Kişiliğini Kaybetmeyeceksin

Ekran Resmi 2015-02-12 20.00.21

Bazı anlarda, nerede olduğumu veya kiminle olduğumu fark edemiyorum artık. Kalbimin gürültüsünü duyabiliyorum yalnızca. Koşuyorum beynimin içinde dörtnala, istikametsiz. Start verilip, yarış başladığında da hatalı çıkıştan diskalifiye oluyorum. Burnuma derin bir rutubet kokusu geliyor, denizellikten olsa gerek. Kabataş?ta fünikülere binerken buluyorum kendimi. ? Bir dakika sonra tren hareket edecektir? anonsu geliyor, ardından kapıların kapanış sesi.

Yanıma biri oturuyor. Omzuma dokunuyor. Neden bu kadar düşüncelisin diyor. Sen kimsin diyecek halim yok, yorgunum diyorum. Sağ elimi tutuyor, kalbimin üzerine sımsıkı bastırıyor. Sakinleş biraz diyor. At üstünde şehre girip, on binlerce Romalının beni alkışladığı günler geliyor aklıma. Krallıkları yıktığım, milyonlara korkular saldığım, önümde diz çöküp dua eden yığınların olduğu günler. Sonra ne oldu diyor. Daha fazla ganimet için yaktım, yıktım. Emirler yağdırdım. Zirvedeki gücü elimde tutmak adına, her yeni fikri reddedip kendi adıma kararlar aldım. Ben olduğum için değil de sahip olduğum hazine için büyüdü çevrem. Daha da boğuldum, yapayalnız kaldım diyorum. Peki değer miydi diyor. Seni sevenlere sırt çevirmek, gözlerinin içinde adaleti arayanlara kapıları kapatmak, babanın cenazesine dahi gitmemek sana yakışmış mıydı? İktidar için, güç için, daha fazlasının cazibesine kapılıp, sen olmaktan çıkmaya değer miydi diyor. Değmezdi diyorum. Gözlerimden yaş geliyor. Elleriyle siliyor yaşlarımı. Hava yağmurlu, bak incecik giyinmişsin üstelik hasta olacaksın diyor. Böyle konuştuğunu duydukça annemi hatırlıyorsun diyorum. ? Gelecek istasyon Taksim? anonsu yapılıyor. Hadi annene git diyor. Ve ekliyor; olmak için doğduğun kişi ol, kendin ol.

Eve ne hızda gittiği hatırlamıyorum. Kapıyı açıyor annem, her zamanki gibi sıcacık sarılıyor. Kısa bir sürede en sevdiğim yemekleri yapmış, banyoyu hazırlamış, yatağımın başucuna temiz çamaşır bile çıkarmış. O rahatlatıcı ses tonuyla konuşmaya başlıyor. Şirketlerin çok büyümüştü oğlum, nice ihaleler kazandığın günleri gördüm televizyonda. Rakiplerini bir bir devirmekle kalmadın, işçilerini de aldın. Bu günlerde arabalarını dahi satmışsın. İflas bayrağını çektiğini okudum gazetede. Lakin hala gözlerin ilk günkü gibi gülüyor dedi. Füniküler de yanıma biri oturdu anne onunla konuştum, her şeyin güzel olacağını söyledi bana dedim. Tek kişilik değil miydi o koltuklar oğlum dedi. Ufak bir duraksamadan sonra, göz bebeklerimi daha bir büyüterek haklısın anne dedim. Kendimi dinledim. Yüreğimin iyiye gidecek, sabret deyişini dinledim. İçinde umudu bulan hiç kimse çaresiz değildir. Zifiri karanlıkta ışığa yürüyen hiç kimsenin yalnız olmayacağı gibi dedim, gözlerim yavaş yavaş kapanırken.

Teşekkürler, Hıdır Ferahoğlu

Zamanınızı nerede harcıyorsunuz?

Hepimizin hayatta bazı beklentileri vardır, eşimizden, arkadaşımızdan, çocuklarımızdan, devletimizden. Bu beklentiler karşılanmassa mutsuz, karşılanırsa mutlu oluyoruz.

Şöyle bir formül ortaya çıkarabiliriz, ‘Beklenti yoksa, mutsuzluk da yoktur.’ 

Peki hayat böyle yaşanabilir mi? Elbette ki bazı beklentilerimiz olacak ama bu beklentilerimizi kontrol edebildiğimiz ve üzerinde etkimiz olan şeyler üzerine oluşturmalıyız. Bu ne anlama geliyor?

Yukarda gördüğünüz üç daireden birinci daire kontrol edebildiğimiz şeyleri temsil ediyor, neleri kontrol edebiliyoruz?

Nasıl davranacağımızı, nasıl düşüneceğimizi ve duygularımızı kontrol edebiliyoruz.

İkinci daire etkileyebildiğimiz şeyleri temsil ediyor. Bütün ikna teknikleri bu kategoriye giriyor. Mesela bir ürünü müşterinin alıp almaması sizin kontrolünüzde değildir ama ürününüzü çok iyi ambalajlıyarak, çok iyi tanıtarak insanların satın almasını sağlayabilirsiniz.

Üçüncü daire ise hem kontrol edemediğimiz hem etkileyemediğimiz şeyleri temsil ediyor.

Şimdi size bir soru, zamanınızı hangi dairede harcıyorsunuz?

Başkalarından beklentileriniz mi var? O zaman üçüncü dairedesiniz. Üçüncü dairede oldukça mutsuz olacaksınız.

Çocuklarınızın bazı davranışlarını belli bir yaşa kadar kontrol edebilirsiniz ama çocuklarınızın nasıl düşüneceğini, nelerden mutlu olacağını siz seçemezsiniz.

Eşinizin nasıl düşüneceğini siz seçemezsiniz.

Arkadaşlarınız sizin beklentilerinizi karşılamak zorunda değildir.

İlişkilerinizi güven üzerine kurmak zorunda değiliz, ilişkinin sürdürülebilirlik kriterlerini belirleriz. Yani krımızı çizgilerimizi belirleriz ve kırmızı çizgilerimiz ihlal edildiği zaman ne yapacağımızı belirleyip ona göre harekete geçer, ona göre davranırız.

Sonuç olarak; Biz sadece kendi duygularımzı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı kontrol edebiliriz. Aynı zamanda belli bir oranda da insanları etkileyebiliriz. Ama beklentilerimizi ‘kontrol edemediğimiz’ şeyler üzerine kurarsak, mutsuz olacağımız kesin.

Tekrar soruyorum zamanınızı hangi dairede harcıyorsunuz?

(2 Nisan 2014)

Madem Ateşin Var? Ne Duruyorsun Karanlıkta? Hadi Koş Hayata

Müşfik Kenter diyor ki;

Derdin mi çok?

Benden de mi çok?

1980’lerde yayınlanan Gecenin Öteki Yüzü adlı diziden bir parça…



Can Yücel diyor ki;

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif.
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç.
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü.

Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin.

Yaşadıklarını kâr sayma,
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna.
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün.

Gülebildiğin kadar mutlusun,
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin.
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer,
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer,
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın,
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın.
Bunu unuttuğunda, aldığın her nefes kadar üşürsün.
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun.

Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.

Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin?

SORUNUN NE KADAR BÜYÜK?

Her diş kendi çenesinde ağırır, herkesin sorunu kendine göre en büyüğüdür, fakat bazen uzaktan bakmak lazım sorunlarımıza, gerçekten ne kadar büyükler? Değer mi bu kadar vakit kaybına? Değer mi hayatı kaçırmaya? Belki başka bir kişi, başka bir fırsat bekliyor seni? Değer mi?