“Biz plan yapıyorduk ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk.”
Dostoyevski
Hayat hiçbir zaman teminat altında olmadı şimdiye kadar, olmayacak da. Planlar sadece psikolojik birer telkindir… Aslolan an’dır ve an içindeki eylemdir… Gerisi kocaman bir sanrı…
Sahibi olduğun hiçbir şey yok yeryüzünde. Efendisi olduğun bir şey de yok. Ellerini, kollarını bile tamamen sen kontrol etmiyorsun aslında. Beyninde oluşacak küçücük bir hasar karşısında bile elinin, kolunun kontrolünü kaybetme riskin var. Hiçbir şey seninle ilgili bir güvence altında cereyan etmiyor.
Mide kasımızı dilediğimiz gibi kontrol edebilir miyiz? Edemeyiz. Soda içerek kontrol ettiğimizi düşünürüz ama…
Saçlarımızın uzama hızına karar verebiliyor miyiz, gür ya da seyrek olmalarını sağlayabilir miyiz? Hayır, sağlayamayız. Kuaföre kestirip, fönleterek kontrol ediyormuşuz gibi yaparız ama…
Çocuklarımızın kim olacağına karar verebilir miyiz? Hayır, bu kararı veremeyiz, onlar örnek olarak ya da onlara bir şeyi zorla dayatarak kim olacaklarını kontrol edebiliyormuşuz gibi davranırız ama…
Neden?
Çünkü kontrolcülük “güven” verir.
Akşam eve dönüp dönemeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur ama zihnen bu eylemin kontrol altında tutuluyor olduğuna inanmak güven verir.
Hiçbir sevgilinin yarın öbür gün bir başkasına aşık olup gitmeyeceğinin garantisi yoktur, başına bir iş gelip sağlığını yada hayatını yitirebileceğinin de bir garantisi yoktur ama akşam saatlerinde görüntülü arama yaparak onun orada bir başına olduğundan emin olarak ilişkiyi kontrol altında tuttuğunu sanmak, güvende hissettir.
Oysa hepsi sahte bir güvendir.
Güvendeymiş gibi davranmaktır bütün bunlar. Diğer bir deyişle kontrolcülük maskesinin arkasında saklanarak çocukça bir oyalanma içinde olmaktır.
Elinden geleni yap ve sonrasında kontrolcülüğü bırak. Çünkü kontrol bir yere kadar güven, bir yerden sonra da zarar verir.
Şems-i Tebriz’inin de dediği gibi, “Ne bu dünyanın hakimisin, ne de bu dünya karşısında çaresizsin.”
26 Nisan 2020 – Hakan Mengüç