Bu yazıda, kendi sanat yolculuklarında alışılmışın dışında bir tarz oluşturan, mevcut yapı tarafından sanatları başlangıçta kabul edilmeyen ancak buna rağmen sanattan vazgeçmeyip kendi tarzlarını kabul ettiren üç sanatçıyı inceleyeceğiz. Neden bu üç örneği seçtim? Birisi resim dünyasının dahisi olarak kabul edilen Claude Monet, diğeri müzik dünyasının dahisi olarak kabul edilen Ludwig van Beethoven, ve sonuncusu yazdığı roman serisi ve ardından filmleriyle bu yüzyıla damga vuran J.K. Rowling.
Monet 20. yüzyıldan, Beethoven 19. yüzyıldan ve Rowling 21. yüzyıldan. Özellikle farklı yüzyıllardan seçtim çünkü yüzyıllar değişse de toplum ve eleştirmenlerin sanata yönelik bakış açılarının değişmediğini görmenizi istedim. Ayrıca, yaşam süreleri içinde kabul görmüş ve üne kavuşmuş kişileri seçtim. Çünkü, yaşam sürelerinde değeri bilinmeyen veya çokça eleştirilip sonradan deha kabul edilen birçok insan var; Van Gogh, Bach ve Kafka gibi. Ancak ben, özellikle kendi yaşam sürecinde hem farklı tarzı olan, hem mevcut yapı tarafından eleştirilen, buna rağmen sanatının arkasında durup hayattayken başarıya ulaşmış kişilerden bahsetmek istedim.
Bu yazı, inandığınız fikrinizin, sanatınızın arkasında durmanız konusunda size ilham vermeyi amaçlamaktadır. Tekrar hatırlatmak isterim ki bu yazı “asla vazgeçmeyin” yazısı değil, “kendi sanatınızın arkasında durun” yazısıdır.
Claude Monet
Claude Monet, 14 Kasım 1840’ta Paris, Fransa’da dünyaya geldi. Sanat dünyasında devrim niteliğinde bir iz bırakan Monet, empresyonist hareketin önderlerinden biri olarak tanındı. Bu hareket, adını Monet’nin “Impression, Sunrise” (İzlenim, Gündoğumu) adlı eserinden alır.
Monet, çocuk yaşta resim yapmaya ilgi duydu.
Monet’nin erken dönem eserleri, o dönemin sanat dünyasında büyük bir yankı uyandırmadı. Klasik sanatın dışındaki sanatı sanat kabul etmeyen, ve katı kurallara bağlı Salon jürisi, Monet’nin klasik dışı yenilikçi çalışmalarını genellikle reddetti.
1860’ların sonlarında, Monet ve arkadaşları resmi Salon sergilerine kabul edilmeyince, kendi bağımsız sergilerini düzenlemeye başladılar. 1874’te gerçekleştirilen ilk Empresyonist sergi, eleştirmenlerin sert saldırılarıyla karşılaştı. “Impression, Sunrise” adlı eseri, eleştirmen Louis Leroy tarafından “bir tablo değil” diyerek küçümsendi.
Monet’nin eserleri başlangıçta hem eleştirmenler hem de halk tarafından tamamlanmamış, kaba ve biçimsiz olarak değerlendirildi. Dönemin sanat eleştirmenleri, Monet’nin ışık ve renk kullanımını anlamakta zorlanıyordu. 1870’lerin sonunda ve 1880’lerin başında, Monet ciddi mali sıkıntılar yaşadı ve eserlerini satmakta zorlandı. Ama sanatından vazgeçmedi ve eleştirmenlerin istediği tarzda resim yapmadı, kendi tarzının arkasında durdu.
Zamanla Monet’nin sanatı daha fazla tanınmaya başladı. Işık ve atmosferi yakalamadaki yeteneği, zamanla takdir edilmeye başlandı. Sanat koleksiyoncuları ve galeriler, Monet’nin eserlerini sergilemeye ve satın almaya başladı. 1880’lerin sonlarından itibaren, Monet’nin çalışmaları daha geniş bir kabul gördü.
1890’larda Giverny’deki evine taşınan Monet, burada ünlü nilüfer serilerini yaratmaya başladı. Bu dönemde sanat dünyası ve halk, Monet’nin eserlerine büyük ilgi gösterdi ve sanatçı, hayatının son yıllarında büyük bir başarı ve tanınma elde etti. Monet, bugün modern sanatın en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Ludwig van Beethoven
Ludwig van Beethoven, 17 Aralık 1770’te Almanya’da doğdu. Küçük yaşlarda beste yapmaya başlayan Beethoven’ın zamanla kendine has bir tarzı oluşmaya başladı.
Ama zamanının müzik otoriteleri sizin sadece geleneği sürdürmenizi beklerler, yeni tarz oluşturmanızı değil.
Aldığı Eleştiriler
Beethoven, müzikal yenilikleri ve cesur yapıları nedeniyle birçok eleştiri aldı. İşte bazı örnekler:
1. Eroica Senfonisi (3. Senfoni): “Anlamsızca uzun ve aşırı dramatik” olarak nitelendirildi.
2. Grosse Fuge (Op. 133): “Anlaşılmaz” ve “kaotik” bulundu.
3. Missa Solemnis (Op. 123): “Dinleyiciler için fazla zorlayıcı” olarak değerlendirildi.
Eleştirmenler arasında zamanının otoriterleri arasında yer alan Johann Friedrich Reichardt, Carl Maria von Weber ve Friedrich August Kanne gibi isimler bulunuyordu. Bu eleştirmenler, Beethoven’in eserlerini karmaşık ve anlaşılması zor buldular.
Eleştirilere Karşı Tutumu ve Vazgeçmemesi
Beethoven, eleştirmenlerin ve dinleyicilerin olumsuz yorumlarına rağmen kendi sanatsal vizyonunu sürdürmeye kararlıydı.
Beethoven’in müziği, duygusal derinlik ve teknik yeniliklerle doluydu. Bu durum, başlangıçta anlaşılmasını zorlaştırsa da, Beethoven müziğinin arkasında durdu ve zamanla hem müzik otoriteleri hem de halk tarafından saygı gören birine dönüştü.
Avrupa Birliği’nin resmi marşının, Ludwig van Beethoven’in 9. Senfonisi’nin (d-Moll, Op. 125) son bölümünden alındığını da hatırlatmak isterim.
Bir kitap yazdığınızı ve bu sürece büyük bir inançla yaklaştığınızı düşünün. Hayatınızın en büyük hayalini gerçekleştirmek için gecenizi gündüzünüze kattınız. Kitabı tamamlamak zaten başlı başına bir zorluktu; her satırı, her sayfası sizin için bir mücadeleydi. Ama sonunda, büyük bir zafer duygusuyla bitirdiniz. Eserinizi bağlantı kurduğunuz bir yayınevine gönderdiniz, kalbiniz umut ve heyecanla doluydu. Ancak, yayınevinden gelen cevap bir yıkım gibiydi: Kitabınız yayımlamaya değer bulunmamıştı.
Bu hayal kırıklığını sindirmeye çalışırken, cesaretinizi toplayarak ikinci bir yayınevine yöneldiniz. Onlar da kitabınızı beğenmediklerini söylediler. Her yeni ret mektubu, ruhunuzda derin yaralar açıyordu. Üçüncü, dördüncü derken, tam 12 yayınevi kitabınızı reddetti. Her bir red, inancınızı biraz daha sarsıyor, hayallerinizi biraz daha uzaklaştırıyordu. Her seferinde umutla dolup taşan kalbiniz, acı bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya kalıyordu. Ancak, siz vazgeçmediniz, umudunuzu yitirmediniz ve mücadeleye devam ettiniz.
İşte bunlar yazar J.K. Rowling’in başına gelenlerdi. Sektörün otorite olan yayınevleri ve editörleri onu şu sözlerle reddetmişlerdi:
• “Kitabın içeriği fazla karmaşık.”
“Kitabın uzunluğu çocuk kitapları için fazla.”
• “Pazarlanabileceğini düşünmüyoruz.”
• “Çocuk kitabı pazarında bu tür bir eserin başarılı olacağını düşünmüyoruz”
• “Yeni ve tanınmamış bir yazara yatırım yapmayı riskli buluyoruz
Sonunda, Bloomsbury Yayınevi’nin küçük bir editörü olan Barry Cunningham, kitabı kabul etti. Bu karar, kısmen editörün genç kızının hikayeyi çok sevmesi ve daha fazlasını okumak istemesi üzerine verilmişti. Bloomsbury, ilk baskıda sadece 500 kopya bastı, ancak bu kararın ne kadar isabetli olduğu kısa sürede anlaşıldı. Kitap büyük bir başarı elde etti ve J.K. Rowling kısa sürede dünya çapında tanınan bir yazar haline geldi.
Kitap seri genelinde 500 milyondan fazla sattı.
Sanatınızın Işığını Asla Söndürmeyin
Sanatınızın ve inandığınız fikirlerin arkasında durun. Claude Monet, Ludwig van Beethoven ve J.K. Rowling gibi büyük isimler, yoğun eleştiriler ve reddedilmeler karşısında yılmadan sanatlarını savundular. Onlar, vizyonlarına olan sarsılmaz inançlarıyla yollarına devam ettiler ve sonunda dünya onları tanıdı, hayranlıkla kabul etti. Unutmayın, eğer yaptığınız şeyin değerine inanıyorsanız, tüm dünya size karşı dursa bile vazgeçmeyin. Kendi sanatınızın arkasında durun, çünkü gerçek başarı, cesaret, azim ve kararlılıkla gelir.
Bu, illa onlar kadar ünlü olacağınız ve tanınacağınız anlamına gelmez. Ama emin olun, birileri sizin değerinizi fark edecek. Yolunuz zorlu olabilir, eleştiriler canınızı yakabilir, ama sanatınıza sadık kaldığınız sürece, bir gün sizin de adınız en büyükler arasında anılacaktır. Sanatınızın ışığını asla söndürmeyin, çünkü o ışık, karanlıkları aydınlatacak ve geleceği şekillendirecektir.