Tıp için artık ‘Kanıta Dayalı Tıp’ terimi kullanılmaya başlandı.
Arkadaşım Prof. Dr. Murat Aksoy ile konuşurken bana ‘Kanıt Üçgeni’ninden bahsetti.
Üçgenin en alttaki en değersiz kısmı, ‘Bence’ ile başlayan cümleler. Bence bu ilaç faydalı(Tıp), bence bu iş tutar(Ticaret), bence bu program tutar(TV).. Bence ile başlayan cümleler çok riskli..
Üçgenin ikinci adımı, birinciye göre daha iyi ama işin bütününe bakıldığında pek değerli olmayan kısım; Benim araştırmalarıma göre… Mesela bir tıp doktoru diyebilir ki, bugüne kadar 150 apandisit ameliyatı yaptım, apandisit ameliyatı geçirenler bilmem ne kullanınca rahatlıyor. Dediğim gibi bu birinciye göre daha değerli ama riskli… (Ticaret versiyonu: Daha önce yaptığım iki iş iyi para kazandırdı, bu da kazandırır. TV versiyonu; Benim 2 projem iyi reyting aldı, bu da alır.)
Üçgenin üçüncü ve en önemli adımı, kör denekler. Yani siz bir mide ilacı deneyecekseniz, mide ilacı aldığından dahi haberdar olmayan insanlar üzerinde denerseniz onlardan aldığınız sonuçlar (belli bir sayı tuttuktan sonra) değerlidir. Tıp’taki kör denek uygulamaları çeşit çeşittir, şimdi bundan bahsetmeyeceğim ama bunun ticaretteki uygulamasına değineceğim.
Mesela yeni bir meyve suyu çıkarıp, insanlara bunu içirip beğendiniz mi diye sormak, sağlıklı bir araştırma değildir. Onun yerine bir bekleme salonunda insanlara meyve suyu ikram edip (mesela 100 kişiye) kaç kişinin meyve suyunu bitirdiğini, ne kadar sürede bitirdiğini, içerken yüz ifadeleri, meyve suyununun markasını sordular mı? Bir daha istediler mi gibi istatistikleri tutmak kör denek çalışmasına giriyor.
Bu konuyu daha uzatmayacağım çünkü daha ayrıntılı öğrenmek istiyorsanız, Paco Underhill’in ‘Neden Satın Alırız’ kitabını okuyabilirsiniz.
İyi günler,
Hakan.
Mustafa A. says:
Kişisel gelişimin gayesi nedir? Çok para kazanmak mı? Hayattan daha mı fazla haz almak? Sağlıklı ve mutlu olmak filan… Hani şu kaliteli yaşam standardını yakalamak dedikleri… Yoksa insanlığa faydalı olmak filan mı? Hayatın sonu ölümle bitiyorken? İnsanlar beni hayırla yadettiklerini bana duyuramayacaklar bile. Bu yapay gayelerin hepsi de insanların kendilerini anlık iyi hissetmeleri için filozofların, sosyologların ve biraz da psikologların uydurmaları. Hiç biri de ayakları yere basan gerçekçi bir cevap verememiş. İstemeden doğmuşuz ve yaşamaya mecbur kalmışız. Ziller ve çalgılar eşliğinde neşeyle ölebilmek için.
11 Haziran 2014 — 13:43