“1941 yılı sonbaharında Ukrayna?da Poltawa yakınındaydım. Bölgede partizanlar kaynaşıyordu. Bir gün, bir alman subayı topçu konvoyunun başında bir köye girdi. Köyde tek bir canlı yoktu, evler çoktan terk edilmiş gibi görünüyordu…
Atların nal sesleri hemen hemen uzaklaşmış, ovanın çamuru içinde boğulmuştu ki birden bir kurşun vızladı ?halt!? diye bağırdı subay. Kafile yine durdu, kuyruktaki batarya yine köy üzerine ateşe başladı…
Subay yüksek sesle saymaya başladı: ?dört, beş, altı. bir tek tüfeğin ateşi bu. köyde sadece bir kişi var.? o anda bir gölge, elleri havada koşarak kara duman bulutundan sıyrıldı, askerler partizanı yakaladılar, iterek subayın önüne getirdiler. Subay eğerinin üstünden eğilip partizana baktı: ?ein kind? (bir çocuk) dedi alçak sesle. en fazla on yaşında bir çocuktu bu. Zayıftı, acınacak haldeydi. Elbisesi paramparça, yüzü kapkaraydı. Saçları kavrulmuş, elleri yanmıştı. ein kind!
bir ara subay, çocuğun önünde durup, uzun uzun ve sessizce yüzüne baktı ve sıkıntı dolu bir sesle:
?dinle!? dedi. ?sana kötülük etmek istemiyorum. benim işim bacak kadar çocuklarla savaşmak değil. Savaşı ben icat etmedim ki??
Bir süre sustu, sonra insana garip gelen bir yumuşaklıkla sordu:
?Bak, benim bir gözüm camdır. Asıl gözümün hangisi olduğu kolay anlaşılmaz. Hemen, hiç düşünmeden hangi gözümün cam olduğunu söyleyebilirsen serbest bırakırım seni.?
Çocuk hiç tereddüt etmedi:
– sol göz, dedi.
– nasıl bildin?
– çünkü ikisinden, soldaki daha insan gibi bakıyor.?
Curzio Malaparte – Kaputt adlı kitabından…