Düşünün ki, zamanın derinliklerine doğru bir yolculuk yaparak kendinizi 200 yıl öncesinde buluyorsunuz. Bir kral olarak, tüm zenginliğe ve iktidara sahipsiniz fakat günümüzün sıradan bir bireyinin elinde olan pek çok nimetten mahrum kalıyorsunuz. Zenginliğiniz ve kraliyet unvanınız, o dönemde, ne kadar güçlü olursanız olun, otobüsle seyahat etme ya da uçak yolculuğunun konforunu yaşama gibi imkanları size sunamıyor. Günümüzdeyse, modern gelişmeler sayesinde, zaman ve mekan kavramı inanılmaz bir hızla yeniden tanımlanıyor. Bir şehirden diğerine ya da farklı bir ülkeye seyahat etmek artık sadece birkaç saat sürüyor.
Örneğin, sadece 200 yıl önce, 1800’lü yıllarda, İstanbul’dan New York’a yapılan bir yolculuk günümüz standartlarına göre oldukça zorlu ve zaman alıcı bir süreç olurdu. Bu seyahat, Avrupa’nın batısına kadar at arabalarıyla kara yolculuğu yapmayı, ardından Atlantik Okyanusu’nu yelkenli gemilerle aşmayı ve Amerika kıtasında batıya doğru at sırtında veya at arabalarıyla uzun bir kara yolculuğu gerçekleştirmeyi gerektirirdi. Bu yolculuk aylar sürebilir, hatta koşullara bağlı olarak bir yıldan fazla zaman alabilirdi. Bugün ise, İstanbul’dan sadece 11 saat süren bir uçuşla New York’a varabiliyorsunuz.
200 yıl önce elektrik, buzdolabı, birçok ilaç, araba, uçak gibi imkanlar yoktu. Peki, bütün bu eksikliklere rağmen insanlar neden daha mutlu hissediyordu?
Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre, depresyon yaşayan kişi sayısında her geçen gün bir artış olduğu belirtiliyor. Bu artış, önceki yüzyıla kıyasla dikkat çekici düzeylere ulaşmış durumda. Ancak bazı uzmanlar, bu artışın bir kısmının, daha önceki dönemlerde yetersiz tanı koyma pratiklerinden kaynaklandığını da belirtiyorlar.
Bununla birlikte, çocukluğumuzdaki çevreye baktığımızda, insanların eskiden olduğu kadar mutlu olmadıklarını fark edebiliriz. Bu durumu sadece nostalji hastalığına bağlamak yetersiz kalır. Kendi deneyimlerimden hatırlıyorum; haftanın birçok günü ya komşularımız bize gelirdi ya da biz onlara giderdik. Sosyal bağlar, dertleri paylaşma, yardımlaşma ve zorluklarla dolu süreçlerde birlikte dayanışma içinde olma imkanı sunuyordu.
Geçmiş dönemlerde insanların neden daha mutlu olabileceği üzerine kısa bir araştırma yaptım ve bazı faktörler belirledim. Bu faktörleri birlikte inceleyelim ve bundan kişisel dersler çıkaralım:
A) Beklentiler ve Kıyaslama
Sosyal medya ve diğer iletişim kanalları, insanların sürekli olarak başkalarının hayatlarını gözlemlemelerine ve kendi yaşamlarıyla karşılaştırmalar yapmalarına olanak tanır. Bu sürekli kıyas yapma alışkanlığı, kişisel memnuniyetsizlik duygularını artırabilir ve bireylerin kendi yaşamlarını olumsuz bir ışık altında değerlendirmelerine sebep olabilir. Geçmiş dönemlerde, insanların kendi toplulukları veya yakın çevreleri dışında çok fazla karşılaştırma yapacak bir durumu olmadığı için, beklentiler daha gerçekçi ve ulaşılabilir düzeylerde kalıyordu.
Kıyas yapmanın kötü olmasının temel nedenleri arasında şunlar yer alır:
- Gerçeklikten Kopuk Beklentiler: Sosyal medyada paylaşılan içerikler genellikle kişilerin en iyi anlarını, başarılarını veya mükemmelleştirilmiş yaşam tarzlarını yansıtır. Bu, gerçek dışı beklentilere ve kendi gerçeklerimizle karşılaştığımızda hayal kırıklığına yol açabilir.
- Duygusal Yük: Sürekli olarak başkalarıyla kendimizi kıyaslamak, kıskançlık, yetersizlik hissi, özsaygıda düşüş gibi olumsuz duygusal durumları tetikleyebilir.
- Anı Yaşama Kapasitesinin Azalması: Kendi yaşamımızı sürekli başkalarınınkinin yanında değerlendirme eğiliminde olmak, şu anki anın tadını çıkarmamızı ve kendi başarılarımızı, mutluluklarımızı kutlamamızı engeller.
- Kişisel Gelişim Engeli: Kıyaslamalar, bireyin kendi değerlerine, hedeflerine ve ilgi alanlarına odaklanmasını engelleyebilir, böylece kişisel gelişimi ve kendini gerçekleştirmeyi olumsuz yönde etkileyebilir.
B) Basitlik ve Karmaşıklık:
Geçmişte insanlar, günlük yaşamlarını sürdürmek için net ve somut görevlerle meşgul olurlardı; örneğin, tarım, gündelik yapılması gerekenler, barınak sağlamak gibi faaliyetler, hayatta kalma mücadelelerinin temelini oluştururdu. Bu tür görevler, açık hedefler sunar ve bu hedeflere ulaşıldığında hemen tatmin sağlardı. Bireylerin çabaları ve sonuçları arasında doğrudan bir ilişki görülürdü, bu da onların emeklerinin somut sonuçlarını hızla görmelerini sağlar, dolayısıyla bir tatmin ve başarı hissi yaratırdı.
Buna karşılık, modern yaşamın getirdiği karmaşıklık, bireylerin hayatlarını yönlendirme şeklini değiştirmiştir. Teknolojinin ilerlemesi, küreselleşme ve toplumsal beklentilerin artması gibi faktörler, günlük yaşamı daha karmaşık hale getirmiştir. İş ve kişisel yaşamda sürekli değişen hedefler, bireylerin neyin gerçekten önemli olduğunu belirlemekte zorlanmalarına neden olabilir. Modern hayatta, çabalarımızın ve hedeflerimize ulaşmamızın sonuçları çoğu zaman uzun vadede ortaya çıkar ve bu süreç, çoğu zaman belirsizliklerle doludur. Bu belirsizlik, anlık tatminin azaldığı ve başarının somut ölçütlerinin bulanıklaştığı bir ortam yaratır.
Bu durum, bireylerin mutsuzluğunu artırabilir çünkü:
- Karar Verme Güçlüğü: Hayatın karmaşıklığı, sürekli karar verme ihtiyacını beraberinde getirir. Bu da stres, kararsızlık ve pişmanlık duygularını tetikleyebilir.
- Tatminin Ertelenmesi: Modern dünyada hedeflere ulaşmak genellikle zaman alır ve bu süreç, sabır gerektirir. Anlık tatminin azalması, motivasyon ve tatmin duygusunun azalmasına yol açabilir.
- Değerlerin Belirsizliği: Modern toplumda, neyin değerli olduğu sürekli değişir ve bu, bireylerin neye odaklanacaklarını bilmede zorlanmalarına neden olur. Bu belirsizlik, hayatın anlamı ve amacı üzerine düşünürken tatminsizlik ve kaygıya yol açabilir.
Bu nedenle, modern hayatın karmaşıklığı ve sürekli değişen hedefleri, bireylerin neyin önemli olduğunu belirlemekte zorlanmalarına ve sonuç olarak mutsuzluk hissetmelerine neden olabilir. Bu durumla başa çıkmak için, basitlik prensiplerini hayatımıza entegre etmeye çalışmak, net hedefler belirlemek ve küçük, somut adımlarla bu hedeflere ulaşmaya odaklanmak faydalı olabilir.
C) Toplumsal Bağlar ve Yalnızlık:
Eski toplumlarda, insanlar sıkı topluluklar içinde yaşama eğilimindeydiler. Bu topluluklar, karşılıklı destek, güvenlik ve aidiyet duygusu sağlayarak bireyler arasındaki bağları güçlendirirdi. İnsanlar birbirlerine ekonomik, duygusal ve sosyal destek sunar, zor zamanlarda bir araya gelir ve mutlulukları paylaşırlardı. Bu, bireylerin sosyal ağlarının ve etkileşimlerinin doğal bir parçasıydı ve yalnızlık hissini önemli ölçüde azaltıyordu.
Modern toplumda ise, bireysellik ve yalnız yaşama eğilimi daha yaygındır. Bu durum, özellikle kentleşme, aile yapısındaki değişiklikler ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle kuvvetlenir. Sosyal medya ve dijital iletişim araçları, yüz yüze etkileşimlerin yerini alırken, gerçek sosyal bağları zayıflatabilir ve yanıltıcı bir bağlantı hissi yaratabilir. Böylelikle bireyler arasındaki derin ve anlamlı ilişkilerin sayısı azalır, sosyal izolasyon ve yalnızlık duyguları artar.
D)Fiziksel Aktivite:
Geçmişte, insanların günlük yaşamı fiziksel aktivite gerektiriyordu. Tarım, avcılık ve toplayıcılık gibi temel yaşam faaliyetleri, insanları sürekli hareket halinde tutuyordu. Bu düzeydeki fiziksel aktivite, kalp sağlığını, esnekliği ve genel fiziksel dayanıklılığı iyileştirirken, stresi azaltıyor ve daha iyi uyku kalitesi gibi psikolojik faydalar sağlıyordu.
Bununla birlikte, günümüz yaşam biçimi daha hareketsiz bir yapıya bürünmüştür. Birçok kişi, iş veya eğitim nedeniyle uzun saatler boyunca oturarak zaman geçirir. Bu durum, fiziksel sağlık sorunlarına yol açabilir. Aynı zamanda, fiziksel aktivite eksikliği, ruh halinde dalgalanmalara, anksiyete ve depresyon riskinde artışa neden olabilir. Fiziksel hareketsizlik, ayrıca, zihinsel sağlık üzerinde de olumsuz etkilere sahip olabilir, stres yönetimi ve duygusal esneklik üzerindeki olumlu etkilerden mahrum bırakabilir.
Bu bağlamlarda, toplumsal bağların ve fiziksel aktivitenin azalması modern yaşamın getirdiği zorluklar arasında yer alır ve bireylerin mutluluk ve genel iyi oluş düzeylerini önemli ölçüde etkileyebilir. Bu sorunlarla başa çıkmak için, topluluk içinde daha fazla zaman geçirmek, sosyal ilişkileri güçlendirmek ve düzenli fiziksel aktiviteyi yaşam tarzı haline getirmek önemlidir.