Sorun varsa mutluluk vardır. Hubb-i Rahman isteyenler dürr ü mercan istemez. Derdini derman bilenler derde derman istemez. Yani diyor ki; Allah’tan güzellik, hediye isteyenler altın ve elmas istemez. Derdin içinde dermanın olduğunu bilenler derman istemez. Çünkü o derdin içinde binlerce hazine saklı derler.
Meditasyon çoğu insanın bildiğinin aksine Hint dillerinden, ya da Budist dillerinden gelen bir kelime değildir. Meditasyon Fransızca bir kelimedir. Birçok sözlük Fransızca meditasyon kelimesini Türkçe’ye “tefekkür” olarak çevirmiştir. Türk Dil Kurumu ise “dalınç” olarak çevirmiştir.
Fransızcaya ise Latince “meditatio” kelimesinden geçmiştir. Latince “meditatio” kelimesi “derin düşünme” anlamına gelmektedir.
Hakan Mengüç meditasyon yaparken
Yani meditasyon kelimesi herhangi bir dine veya felsefi öğretiye ait değildir. Budist tarzı yapılan derin düşünme tekniklerine Budist meditasyon denmiş, Hint tarzı yapılan derin düşünme uygulamalarına da Hint meditasyonu denmiştir. Bu yüzden biz de sufi tarzı yapılan derin düşünme tekniklerini Sufi meditasyon olarak isimlendiriyoruz.
Peki neden tefekkür demiyoruz da, sufi meditasyon diyoruz? Çünkü sufizm’de birden fazla uygulanan derin düşünme teknikleri var. Örneğin tefekkür, bir özlü sözü düşünmek şeklinde de yapılabilir, ya da doğayı gözlemlemek ve onun hakikatlerini anlamak şeklinde de yapılabilir. Murakebe daha çok iç gözlem (nefes kontrolü, nefesi saymak, takip etmek veya kalbe odaklanma) ile yapılır. Bunun dışında rabıta, zikir, tespih gibi farklı derin düşünme teknikleri vardır. Tüm bunları kapsayan teknikler bütününe de sufi meditasyon diyoruz.
Doğada tefekkür (sessizce oturmak ve doğayı dinlemek) anadolu coğrafyasında uygulanan bir sufi adetidir.
İnsanlar onbinlerce yıldır daha mutlu yaşamak, daha iyi odaklanabilmek, ibadetlerini yaparken Yaratıcısı ile daha çok bağlantıda olma hissini yaşamak ve zihinlerini dinginleştirmek için çeşitli yöntemler üretmişlerdir. Her ülke veya medeniyet kendi kültürel ve coğrafi koşullarına uygun olarak yöntemler geliştirmiştir.
Sufi meditasyon anadolu coğrafyasında geliştirilen derin düşünme, odaklanma ve zihni sakinleştirme tekniklerini içermektedir.
Bugün ilişkileri konuştuk. “Kadınlar anlaşılmak için değil yaşanmak için vardırlar ve eğer yaşanacak bir kadın bulduysanız anlamak için vakit kaybetmeyin.”
Hiçbir şey için geç değil. Hayat çok kısa. Evet belki bir ağacı dikmek için en iyi zaman 20 yıl önceydi ama ikinci en iyi zamansa bugündür. Şimdi harekete geçme zamanı…
Her hayır hayırlıdır… Başkası üzülmesin, kırılmasın, alınmasın, sorun çıkmasın, dert açmasın, üzerime gelmesin diye söylemek zorunda hissettiğin her ”evet” kelimesi kendine ”hayır” anlamına geliyor. Başkalarına evet derken çoğunlukla kendimize hayır diyoruz. Başkasını onaylamak zorunda kaldığında kendini reddetmiş olursun. Bunu her her zaman hatırlayalım.
Can Yücel’in şiirini sizler için seslendirdim.
‘Bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne. O olmazsa yaşayamam demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yokki. Çok sahiplenmeyeceksin bir şeyleri. Çok sahiplenmeyince çok ait de olmazsın. Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Çünkü hiç bir şeyin olmazsa kaybetmekten de korkmazsın.’
Bir insanı nasıl tanıyabileceğinizi biliyor musunuz? Bir insanı tanıyabilmek için; Ne okuduğuna bakın. Ne seyrettiğine bakın. Duvarlarına ne astığına, Raflarına ne koyduğuna, Nasıl konuştuğuna, Nasıl dinlediğine bakın. Yapmanız gereken tek şey bakmaktır. Bunlar size onun ruhunun nerede olduğu ve neyle beslendiği konusunda her şeyi bildirir.
Daha çok dostlarıma çaldığım piyanomu siz dostlarımla da paylaşmak istedim. Bazen duygularımı sadece müzikle ifade edebiliyorum, kelimeler yetmiyor. Aşık Veysel’in “Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece.” türküsünü bende hissettirdiği duygularla çaldım. Kalpten kalbe bir yol varmış, umarım size ulaşır…. Sevgilerle.
Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum, ne haldeyim? Gidiyorum gündüz gece
Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum ne haldeyim? Gidiyorum, gündüz gece Gündüz gece Gündüz gece Gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gediyorum gündüz gece Gündüz gece Gündüz gece Gündüz gece
Farkında olmalı insan Farkında olmalı insan… Kendisinin, hayatın olayların, gidişatın farkında olmalı. Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen… Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli. Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli. Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli. Henüz bebekken ‘dünya benim!’ dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların ‘her şeyi bırakıp gidiyorum İşte!’ dercesine apaçık kaldığını fark etmeli. Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli. Baskın yeteneğini fark etmeli sonra. Azraillin her an sürpriz yapabileceğini, Nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan Ve ölmeden evvel ölebilmeli. Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli. Eşref-i mahlukat (yaratılmışların en güzeli) olduğunu Fark etmeli. Ve ona göre yaşamalı. Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü. Fark etmeli. Eşine ‘seni çok seviyorum!’ demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü Fark etmeli. Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini, ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli. Zenginliğin ve bereketin, sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli. Fark etmeli. Ömür dediğin üç gündür, Dün geldi geçti yarın meçhuldür, O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür.
Can Yücel’in Farkında Olmalı İnsan Şiiri’ni sizlerle paylaşmak istedim.