Kalbi temiz olanın hikayesi mutlu sondur hep.
Evet, o bazen kötü şeyler yaşar.
Hatta genelde iyi olduğu için kızar,
kötü olabilmek için bile zorlar kendini.
Ama kötü değildir, olamaz. Kendine yakıştıramaz.
Çünkü bilir, birini üzmek istersen;
gün gelir sende aynı duruma düşersin.
Çünkü bilir, birinin kötülüğünü istersen
yarın kötülüğünü istediğin şey senin başına gelir.
Bu yüzden geceleri kafasını yastığa koyduğunda vicdanı rahattır. İşte onu diğerlerinden farklı yapan en önemli zenginliği budur..
Yazar: Hakan Mengüç (page 9 of 37)
Samsun Çarşamba’dan selamlar. Yarın Çarşamba’da seminerimiz var. Bugün Göğceli camiini ziyaret ettik. Tek çivi çakılmadan yapılan ve tamamen ahşap olan cami 1206 yılında yapılmış. Osmanlı’dan bile eski olan Göğceli camii hala ayakta ve ibadete açık. Camiinin tamamen ahşap oluşu ve farklı mimarisi aynı zamanda bir mezarlık içinde bulunuyor olması insanın haleti ruhiyesini derinden etkiliyor. İşte sizin için çektiğimiz fotoğraflar…

Niyazi Sayın: Yaşayan En Büyük Neyzen
Niyazi Sayın hocamızla Üsküdar’da buluştuk.
Yaşayan en büyük neyzen olarak kabul edilen Niyazi Sayın çok yönlü bir insan. Onun bu çok yönlülüğü ney üfleyişine de etki etmiş ki, Neyzen Sadreddin Özçimi’nin bir konuşmasında dediği gibi: Ney tarihinde bir Niyazi Sayın öncesi vardır, bir de sonrası. Bazı pozisyonların ve baskı şekillerinin eksikliği dolayısıyle eskiden Kürdîli Hicazkâr, Şeddi Araban, Nihavend gibi makamlarla taksim bile yapılamazken, bugün çoğu Niyazi hocanın talebesi olan neyzenler doğaçlama repertuvarlarına bu makamlara özgü tınıyı yansıtabilen bir üslûbu da ithal etmişlerdir.
Perdeleri kullanmadaki titizliği, nefes hakimiyeti ve benzersiz legatosuyla bilinen Neyzen Niyazi Sayın, Ney açarken yirmi altılı birim sistemine ilaveten kullandığı kaydırma sistemiyle de yenilikçidir. Niyazi Hoca bu sistem ile neylerin tam ve akortlu ses vermesine imkân tanımıştır.
Niyazı Sayın’ın çok yönlülüğü
Çok yönlü bir sanatçı ve zanaatçı olan Neyzen Niyazi Sayın, ebrudan fotoğrafa, tespihçilikten sedef kakmacılığına, elektronikten tornacılığa, balıkçılıktan gülcülüğe, ağaç işlerinden kuşçuluğa kadar yoğun bir ilgi yelpazesi içinde yoğrulmuştur. Bütün bu sanatların birbiri ile bağlantılı olduğunu söyler. Mesut Cemil Bey gibi o da sanatı iyi ahlâkın bir uzantısı olarak görür.
Niyazi hoca bir sohbetinde şöyle demişti; “İnsan yaratılmışların en eşreflisidir. O yüzden boş durmamalı. Muhakkak bir şeylerle meşgul olmalı. Mesela tavuk besleyin, bir çiçek ekin bahçeye, kuş besleyin, bir ağacı alın marangozluk yapın. Tek taraflı sadece neyi elinize alıp çalarsanız hiçbir şey yapamazsınız. Neyi üflemek için elinizde bir sermaye olmalı, sizin uğraştığınız o diğer alanlar sermayeniz ve neyi üflemenizi doğrudan etkiliyor.”
‘‘Musiki ard arda gelen iki notanın manevi münasebetidir.” diyen Niyazi hoca, bu iki notanın doğru münasebetini biraraya ancak sizin kültürünüz getirebilir, demektedir.
Kutbü’n-Nâyi Niyâzi Sayın
Yaşayan en büyük Neyzen olan Niyazi Sayın hocamızdan hayat derslerini zaman zaman yazılarla sizlerle paylaşacağım. Şimdi sizi Niyazi Sayın hocamızının en meşhur taksimlerinden biri ile başbaşa bırakıyorum.

Mevleviliğin ortaya çıkışı
Hz. Mevlâna ve Mevlevîlik Tarîkatının Kökenleri
Hz. Mevlâna’nın döneminde, onun etrafında ve medresesinde bir grup mürit toplanmıştı. Bu müritler, herhangi bir resmi tarîkat usulüne bağlı olmaksızın, Mevlâna’nın derslerine ve sohbetlerine katılıyorlardı. İlginç bir nokta, Hz. Mevlâna’ya intisap etmek isteyenler için uygulanan özel bir ritüeldir. Bu ritüel, “çehâr darb” olarak adlandırılır ve kişinin saç, bıyık, sakal ve kaşlarından küçük bir miktar kıl kesilmesini içerir. Bu ritüel, kişinin tarikata katılımını simgeler ve Şems-i Tebrizî ile Mevlâna’nın karşılaşmasından önce, yani 1244 yılından önce gerçekleştiği belirtilmektedir (Gölpınarlı: s. 164).
Hz. Mevlâna, bazı yetişmiş müritlerine şecere yazarak onları çeşitli bölgelere göndermiş, bu da Mevlevîlik Tarîkatının temellerinin atıldığının bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Mevlevî tarihçisi Sâkıb Dede’nin (öl. 1735) tespitlerine göre, Mevlevîlik; Semâ, sefâ, vecd ve hâl gibi kendi âdâb ve erkânına ek olarak, Nakşibendî tarîkatının esasları ve Şems’in aşk ve cezbe temelleri üzerine kurulmuştur (Sefîne: I, 134). Bu tanım, tarîkatın en güzel açıklamalarından biri olarak kabul edilir.
Bunun yanı sıra, Mevlevîlik yolu, sadece bir tarîkat olmanın ötesinde, aşk yolunu, cezbe yolunu temsil eder. Aynı zamanda, bir kültür hareketi olarak ve irfana ulaştıran bir yaşam biçimi olarak ön plana çıkar. Bu yol, dünyadan el etek çekmeyi değil, daha ziyade dünyayı anlamak ve içsel bir bilgeliğe ulaşmak için bir araç olarak görülmektedir. Hz. Mevlâna’nın öğretileri ve Mevlevîlik, zamanla sadece bir tarikat olmaktan çıkıp, derin manevi ve kültürel bir akım haline gelmiştir.

İlk hilaf Hüsameddin Çelebi
Hz. Mevlâna’nın Vefatından Sonra Mevlevîlikte Liderlik Değişimi
Hz. Mevlâna’nın 1273 yılında vefat etmesi, Mevlevîlik için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Onun vefatının ardından, Mesnevî’nin kâtibi Çelebi Hüsameddin, Hz. Mevlâna tarafından liderlik için uygun görülmüştü. Bu tercih, Hz. Mevlâna’nın hayatının son dönemlerinde, çevresindekilere verdiği bir cevaptan kaynaklanıyordu. Kendisine “Sizden sonra hilafet kimin olacak, sizin yerinize kim geçecek?” şeklinde yöneltilen sorulara, “Çelebi Hüsameddin halifemiz olur.” diyerek yanıt vermiş ve böylece liderlik koltuğunun kimin tarafından devralınacağını belirtmişti (Eflâkî: II, 162).
Hz. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled, babasının vefatı sırasında olgun bir yaşta (47 yaşında) olmasına rağmen, babasının boşalttığı makama geçmeyi reddetmiş ve o da Çelebi Hüsameddin’i liderlik için uygun görmüştü (İbtidânâme: b. 2668 vd.).
Çelebi Hüsameddin, Mevlevîlikte meşihat görevini 11 yıl boyunca sürdürdükten sonra 1284 yılında vefat etmiş ve bu durum, Sultan Veled’in liderlik makamına geçişini bir zaruret haline getirmiştir. Hz. Mevlâna’nın vefatından sonra bu liderlik değişimi, Mevlevîlik tarikatının devamı ve gelişimi açısından büyük önem taşımıştır. Bu dönem, Mevlevîlik tarihinde önemli bir geçiş ve dönüşüm süreci olarak kabul edilir. Sultan Veled’in liderliği altında, Mevlevîlik daha da yaygınlaşmış ve derinleşmiştir.

Sultan Veled Döneminde Mevlevîlik: Kurumsallaşma ve Yayılma
Mevlevîlik, Sultan Veled’in liderliği altında önemli bir dönüşüm yaşamış ve kurumsallaşma sürecine girmiştir. Sultan Veled’in 1284 ile 1312 yılları arasında, yaklaşık 28 (veya 21) yıl süren liderliği döneminde, Mevlevîlik önemli gelişmeler kaydetmiştir.
Bu dönemde, mürit ve dost sayısı artmış, sarayla ilişkiler güçlenmiş ve daha da önemlisi, Semâ, müzik ve Mesnevîhânlık gibi Mevlevîlik uygulamaları belirli bir düzene sokulmuştur. Bu düzenlemeler, Mevlevîliğin kurumsallaşmasının temelini oluşturmuştur. İlerleyen yıllarda, Pîr Âdil Çelebi’nin (ö. 1460) meşihatı döneminde yapılan yeniden yapılanma ile bu temel üzerine inşa edilen Mevlevîlik âdâb ve erkânı, günümüze dek büyük bir değişiklik olmaksızın devam etmiştir.
Sultan Veled döneminde Mevlevîlik, bir yandan belirli usullere oturtulurken, diğer yandan Sultan Veled’in gönderdiği elçiler sayesinde, özellikle Kırşehir, Amasya ve Erzincan başta olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yayılmaya başlamıştı. Bu elçiler, gittikleri yerlerde büyük sempati ile karşılanıyor ve kurulan Mevlevî zâviyelerinde Hz. Mevlâna’nın fikirleri, Semâ ve müzik aracılığıyla kalpleri kazanıyordu.
Sultan Veled’in 1312 yılında vefatıyla Mevlevîlik Yolu’nun esasları büyük ölçüde belirlenmişti. Ondan sonraki lider, oğlu Ulu Ârif Çelebi (d. 1272), zaten babasının zamanında kendini yetiştirmiş ve Mevlevîliği Anadolu ve İran’da yaymak için çaba göstermişti. Sultan Veled’in liderliği ve sonrasındaki dönem, Mevlevîlik tarihinin en önemli evrelerinden biri olarak kabul edilir. Bu dönem, hem Mevlevîliğin kurumsal yapısının oluşumu hem de geniş çaplı yayılımı açısından kritik bir öneme sahiptir.

Özetlersek, Mevleviliğin ortaya çıkışı ve gelişimi, Hz. Mevlâna ve onun müritleri etrafında şekillenmiştir. Mevlâna’nın etrafında toplanan müritler, resmi bir tarikat olmaksızın onun ders ve sohbetlerine katılırken, Mevlevîlik, Semâ ve aşk gibi özgün ritüelleriyle kendine has bir yol izlemiştir. Hz. Mevlâna’nın vefatından sonra liderlik, ilk olarak Çelebi Hüsameddin’e, sonra Sultan Veled’e geçmiş ve bu dönemde Mevlevîlik, kurumsallaşma ve yayılma sürecine girmiştir. Sultan Veled döneminde Mevlevîlik, Anadolu’nun çeşitli yerlerine yayılarak geniş bir etki alanı kazanmıştır. Bu dönem, Mevlevîlik tarihinin en önemli evrelerinden biri olarak görülür, zira hem kurumsal yapının oluşumu hem de geniş çaplı yayılımı açısından kritik bir öneme sahiptir.
Kaynakça ve Ek Okumalar
Ankaravî, İsmail Rüsûhî: Risâle-i Usûl-i Tarîkat ve Bi’at, Süleymaniye Küt. Nâfiz Paşa Böl., no: 352, 1b-7b
Arpaguş, Sâfi, Mevlevîlikte Ma’nevî Eğitim, Vefa Yay., İstanbul, 2009
Asaf Hâlet Çelebi, Mevlânâ ve Mevlevîlik, Hece Yay., Ankara, 2002
Aşcı Dede, Aşcı Dedenin Hatıraları, Haz. Reşat Ekrem Koçu, İstanbul, 1960
Banoğlu, Niyazi Ahmed, “Atatürk ve Mevlâna”, Tarih ve Coğrafya Dünyası, Mevlâna Özel Sayısı, 15 Aralık 1959, s. 415-416
Çelebi, Esin, “Cumhuriyet Döneminde Mevlevîlik”, Yüzyıllar Boyu Mevlâna ve Mevlevîlik, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Uluslararası Mevlânâ Vakfı Yay., İstanbul, 2008, s. 32
Çilehâne Mektupları, Tahir Olgun, Haz. Cemâl Kurnaz, Gülgün Erişen, Akçağ Yay., Ankara, 1995
Demirci, Mehmet, Mevlânâ ve Mevlevî Kültürü, H Yay., İstanbul, 2008
Derman, M. Uğur, “Mevlevîlik ve San’at”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Karatay Bel. Yay., İstanbul, 2002, ss. 203-212
Eflâkî, Şemseddin Ahmed, Menâkıbü’l-ârifîn, çev. Tahsin Yazıcı, Âriflerin Menkıbeleri, I-II c., İstanbul, 1986-1987
Gölpınarlı, Abdülbaki, “Mevlevîlik”, MEB İslâm Ansiklopedisi, VIII. c., İstanbul, 1993, ss. 164-171
Gölpınarlı, Abdülbaki: 2006, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İnkılâp Yay., İstanbul, 2006
Hakâyık-ı Semâ, Hacı Feyzullah Efendi, çev. Mahmûd Celâleddîn,İstanbul, 1334-1336
İbtidânâme, Sultan Veled, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, İbtidânâme, Ankara, 1976
Köstüklü, Nuri, Vatan Savunmasında Mevlevîhaneler, Çizgi Kitabevi, Konya, 2005
Küçük, Sezai, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yay., İstanbul, 2003
Lewis, Franklin, Mevlânâ Geçmiş ve Şimdi, Doğu ve Batı, Kabalcı Yay., İstanbul, 2010
Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, Abdülbaki Gölpınarlı, İnkılâp Yay., İstanbul, 1983
Mevlevî Matbah-ı Şerif Terbiyesi, Ser-tabbâh-ı Dergâh-ı Mevlânâ Mustafa Nizâmeddin, SÜ Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü İhtisas Küt., Yazma no: 305
Mevleviyye Silsilesi, Seyyid Fâzıl Mehmed Paşa, Haz. Tahir Hafızalioğlu, İnsan Yay., İstanbul, 2010
Nablusî, Abdülganî, el-‘Ukûdü’l-lu’luiyye fî tarîki’l-sâdat’l-Mevleviyye, Şam, 1329 H.
Önder, Mehmet, “Mevlevîliğin Sistemleşmesi, Sultan Veled ve Diğer Postnişînler”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Karatay Bel. Yay., İstanbul, 2002, ss. 131-150
Özönder, Hasan, “Mevlevî Dergâhlarında Mutfağın Önemi ve Âteş-Bâz Makâmı”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Karatay Bel. Yay., İstanbul, 2002, ss. 179-184
Sayar, Ahmet Güner, Osmanlıdan Cumhuriyete Portre Denemeleri, Ötüken Yay., İstanbul, 2000
Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyyân, Sâkıb Dede, I-III c., Mısır, H. 1283
Sipehsâlâr, Ferîdûn b. Ahmed, Risâle-i Sipehsâlâr be Menâkıb-ı Hüdâvendigâr, çev. Tahsin Yazıcı, Mevlâna ve Etrafındakiler, İstanbul, 1977
Şafak, Yakup, Mevlevî Gülbangleri, Konya İl Kültür ve Turizm Müd. Yay., Konya, 2010
Şimşekler, Nuri: 2004, “Mevlevîliğin Tarihi Seyri”, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî-İnsanlığın Aynası, Editör: Ahmet Efe, Konya B. Şehir Belediyesi Yay., 313 s., Konya, 2004, ss. 145-165
Şimşekler, Nuri: 2007, “The Spread of The Mawlawiyya and The Reasons for Its Spread in The Aegean Region in The XVIth Century”, Mevlâna Araştırmaları Dergisi-The Journal of Rumi Studies, Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., Yıl: 1, Sayı: 1, Mayıs 2007, ss. 143-158
Şimşekler, Nuri: 2009, “Sipehsâlâr, Ferîdun”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 2009, c. XXXVII, s. 260
Şimşekler, Nuri: 2011, Mutfakta Pişen Canlar, Yüzyılların Birikimi Mevlevî Kültürü,Life Pro. Yay., Konya 2011
Tanrıkorur, Barihüda, “Mevleviyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2004, c. XXIX, ss. 468-475
Top, H. Hüseyin, Mevlevî Usûl ve Âdâbı, Ötüken Yay., İstanbul, 2001
et-Tuhfetü’l-behiyye fi’t-tarîkati’l-Mevleviyye, Trabzonlu Köseç Ahmed Dede, Haz. Ali Üremiş, Serander Yay., Ankara, 2007
Uzluk, Şahabettin, Mevlevilikte Resim Resimde Mevleviler, İş Bankası Yay., Ankara, 1957
Topluluk Önünde Konuşma korkunuzun seviyesini ölçmek ister misiniz?
Aşağıdaki her satıra 0 ile 4 arasında bir puan verin, sonra puanlarınızı toplayın.
Asla=0,
Nadiren=1
Bazen=2
Çok sık=3
Her zaman=4
Topluluk önünde konuşma yaparken veya böyle bir olasılık belirdiğinde
( ) 1- Sesim titriyor/kısılıyor
( ) 2- Nabız atışım hızlanıyor
( ) 3- Ellerim ve/veya ayaklarım buz kesiyor
( ) 4- Ağzım ve/veya boğazım kuruyor
( ) 5- Zihnim boşalıyor
( ) 6- Kendimi çok halsiz hissediyorum
( ) 7- Ellerim terliyor/titriyor
( ) 8- Midem bulanıyor
( ) 9- Dudaklarım titriyor
( ) 10- Nefes almakta zorlanıyorum/ nefes nefese kalıyorum
( ) 11- Kekeliyorum
( ) 12- Bacaklarım/dizlerim tutmaz oluyor
( ) 13- Oradan kaçmak istiyorum
( ) 14- Yüzüm kızarıyor
( ) 15- Aşırı sinirli/tepkisel oluyorum
( ) Toplam puanım
Toplam puanınızı değerlendirin:
0-10 : Yaşadığınız sıkıntıyı fobi olarak değerlendirmek pek doğru olmaz. Belli nefes egzersizleri ve rahatlama teknikleri ile gerginliğinizi kolayca kontrol altına alabilirsiniz. Yaşadığınız olumlu deneyimlerle bu sorunu kendiliğinden aşmanız mümkün.
10-40: Üzerinizdeki duygusal baskıyı bir an önce çözümlemeniz gerek. Başınıza gelecekleri hayal ederek topluluk önünde konuşmaktan kaçmak korkunuzu büyütüp fobi haline dönüştürebilir. Bir uzmanla görüşmenizde yarar var.
40 ve üzeri: Ne yazık ki sorununuzu fobi olarak kategorize etmek hiç de yanlış olmaz. Mutlaka bir uzmanla görüşmeniz gerekir. Lütfen hemen bir uzmanla bağlantı kurun.
Daha ayrıntılı bir test yapmak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz. (İngilizce)
Eğer kötü bir sonuçla karşılaştıysanız korkmayın. Bu işe ilk başladığımda benim test sonucum 46’ydı, yani durum çok kötü. Şimdiki sonuç ise 2, o iki puan da nabız atışından geliyor :)
İlk zamanlar o kadar heyecanlanıyordum ki, bugünkü rahatlık halime gelmeyi hayal bile edemiyordum. Herhalde heyecanımı kontrol ederim, yine heyecanlanırım ama belli etmem diyordum ama şu an 1.000 kişinin önüne bile çıksam birebir konuşmalardaki gibi rahat hissediyorum. Bu harika bir duygu. Aşağıdaki video 2015 Aralık ayında, Denizli’deki bir seminerimden. Seminere 1.200 kişi katıldı ve birebir görüşmelerde nasıl rahatsam, 1.200 kişinin karşısında da o kadar rahattım.
Neyzen Hakan Mengüç ney, neyzen ve ney sesi…
Neyzen Hakan Mengüç YouTube kanalı 15 Nisan 2020’den itibaren Hakan Mengüç ve ekibi tarafından yönetilmektedir. Daha öncesinden sevenleri tarafından yönetilmekteydi.
Su ve Ney Sesi: Osmanlı’dan Günümüze Bir Şifa Yolculuğu
Osmanlı döneminde, su ve ney sesinin birleşimi, şifa arayışında önemli bir rol oynamıştır. Gevher Nesibe Şifaiyyesi, Manisa Bimarhanesi ve Mimar Sinan’ın eseri olan Sultan II. Beyazid Şifahanesi gibi birçok sağlık merkezinde bu iki element, tedavi süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kullanılıyordu.

Bu blog yazısında, bu geleneksel şifa yöntemlerinden ilham alarak hazırladığım 10 dakikalık özel bir kayıt paylaşıyorum. Kayıttaki amacım, su sesinin rahatlatıcı etkisi ve saba makamında üflediğim neyin huzur veren melodileriyle sizlere bir gevşeme anı sunmak. Yakın zamanda, daha uzun süreli versiyonları da sizlerle paylaşmayı planlıyorum. İyi dinlemeler dilerim.
Bu kaydı, etrafınızdaki diğer insanlarla da paylaşarak, onların da bu benzersiz deneyimden faydalanmalarını sağlayabilirsiniz.
Unutmayın ki bu tür müzikal uygulamalar, tıbbi tedavilerin yerine geçmez. Bunlar, tıbbi tedavinin yanında moral ve manevi destek sağlayarak, iyileşme sürecine katkıda bulunabilirler.
Osmanlı’dan günümüze ulaşan bu şifa geleneği, modern zamanlarda da değerini korumakta ve pek çok kişiye huzur veren bir alternatif olarak ön plana çıkmaktadır. Müziğin ve doğanın iyileştirici gücünü keşfedin ve bu eşsiz deneyimin parçası olun.

İnsanlarla ortak kaderi paylaşan ney”in ortaya çıkışı ve onlar tarafından keşfedilişi hakkında, Mevlevî kaynaklarda şu temsîlî hikâye nakledilir:
Peygamber Efendimiz, Allâh”ın kendisine ihsan ettiği esrar ve hikmet denizinden bir damlasını, ilmin kapısı Hazret-i Ali”ye de emânet eder ve:
“–Bu sırları sakın ifşâ etme!” diye sıkı sıkı tenbihler.
Hazret-i Ali, kendisine tevdî edilen bu emânete tahammül edemez, altında iki büklüm olur. Sahralara düşer. Derûnunda sakladığı esrarı bir kör kuyuya döker.
Vaktolur kuyu suyla dolup taşar. Kuyudan taşan bu sular, çevresini zamanla bir sazlık hâline çevirir ve burada kamışlar biter. Bu sazlığın rüzgarda hoş nağmeler çıkardığını farkeden bir çoban, bunlardan bir tanesini keser ve ondan “ney” yapar.
Fakat ney”den çıkan bu ses, o kadar içli ve yanıktır ki, herkes bu sesin derin, duygulu ve yakıcı nağmelerine meftûn olur. Onunla ağlar, onunla gülmeye başlar. Çobanın ünü kısa zamanda yayılır ve her yerden bu çobanı dinlemek için gelirler ve etrafında toplanmaya başlarlar.
Kapadokya Meslek Yüksek Okulu’nda, Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, Ahmet Nedim Kilci, Hüsamettin Oğuz ve Dr. Sara’nın katılımı ile ney dinletisi gerçekleştirdik.
Yoğun bir katılım ile salonumuzu dolduran Kapadokya Meslek Yüksek Okulu öğrencilerine, güzel misafirperverliği için Kapadokya Meslek Yüksek Okulu’na teşekkür ederiz.
Kayseri Erciyes Üniversitesi Turizm Fakültesi öğrencileri Hakan Mengüç’ü ‘yılın en etkili ve başarılı konuşmacısı’ seçti. Hakan Mengüç ödülü Erciyes Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanı Kurtuluş Karamustafa’nın elinden aldı. Ödül taktimi sırasında Kayseri Talas Kaymakamı ve Kayseri Kocasinan kaymakamı da hazır bulundu.

(Soldan) Kayseri Talas Kaymakamı, Kayseri Kocasinan Kaymakamı, Hakan Mengüç, Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa