Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Yazar: Hakan Mengüç (page 21 of 37)

Mükemmellik Detaylarda Gizlidir

Başarı Tesadüf Eseri mi Oluşur?

Başarının tesadüf eseri oluştuğunu düşündüğümüzde hayat bizim için tam bir karmaşaya dönüşür. Çünkü bizim için artık herhangi bir konuda yükselebilmek tamamıyla şansa bağlıdır.

Ve pek çok insan için, başarının tesadüf eseri oluştuğuna inanmak daha kolaydır. Peki neden böyle inanırız?

Biz insanlar olarak genellikle bütüne bakarız ve bütünü görürüz?
Kıvanç ünlü olduysa yakışıklı olduğu için,
Obama başkan olduysa, bilmem kim onu desteklediği için,
Acun başarılı olduysa şanslı olduğu için vs. vs.

Bütüne baktığımızda ise iki tür yanılgıya düşeriz;

1) Ben onun kadar yakışıklı değilim, onun kadar güzel sesim yok demek ki ben onun gibi başarılı olamam.
2) Ben onun kadar yakışıklıyım, onun kadar güzel sesim var demek ki ben onun gibi başarılı olabilirim.

Yukarıdaki iki düşünce de yanlış bir düşünme biçimidir. Çünkü yakışıklı olmak, sesi güzel olmak, becerikli olmak ancak başarılı olmanın bir kaç detayından biridir. Tabii ki her işin avantaj ve dezavantajlar vardır. Sarışın, uzun boylu ve iyi vücutlu bir erkeğin jön olma ihtimali daha yüksektir.

Ama zayıf yanlarımızın değil güçlü olduğumuz yönlerin üzerine gitme eğiliminde olmalıyız. Uzun boylu birisinin jokey olmak istemesi onun için bir dezavantaj, aynı şekilde kısa boylu birinin de basketçi olmak istemesi onun için bir dezavantaj. Bu yüzden güçlü olduğumuz yönlerde ilerlediğimizde, hedefimize daha kolay ve daha hızlı ulaşabiliriz.

Detaylar, Detaylar

Başarı bir çok detayın birleşimi ile oluşur.
Giyim, konuşma, beden dili, gömleğin renginin seçimi, yerine göre kol düğmesi takılması, bakışların kullanımı vs. vs. bunların hepsi konuştuğumuz ve iletişimde bulunduğumuz insanların bilinçaltını etkiler ve bizim hakkımızda kalıcı kararlar vermelerini sağlar.

Geçen aylarda Madonna Türkiye’ye konser vermeye geldi. Pek çok Madonna seveni Madonna’yı sevdiği ve şarkılarını dinlemek için konsere gittiğini düşünüyor. Peki Madonna’nın Türkiye’ye 45 tır ve 3 Uçak’la geldiğini duymuş muydunuz? (İlgili haber )

Madonna’nın şarkı söyleyebileceği ses sistemi Türkiye’de yok mu? Tabii ki var ama onun istediği kadar ayrıntı ve detay yok ya da bu işi şansa bırakmıyorlar. Biz Madonna’yı izlediğimizi düşünürken aslında Madonna’nın 45 tır ve 3 uçakla hazırlanmış detaylar bütününü izliyoruz.

Hayatınızla ilgili arıntılara dikkat etmeniz dileğiyle,

:) Hakan Mengüç – 4 Nisan 13

Birisi Durup Dururken Neden Size Gıcık Olur?


Başınıza mutlaka gelmiştir, bir ortama girersiniz veya bir etkinliğe gidersiniz orada biri size gıcık olmuştur, bakışlarından, davranışlarından bunu açıkça anlarsınız.

Tabii ki sizin yaptıklarınızdan dolayı da gıcık olmuş olabilir ama bazen siz hiçbir şey yapmasanız da size karşı düşmanca tavır takınabilirler. Gelin bunun nedenini inceleyelim.

1. Fazla güzelsiniz veya fazla yakışıklısınız

Bu en başta gelen nedenlerden birisidir. İnsanların bir çoğu kendisinde olmasını istediği ama olmadığı özellikler başkasında olunca o kişiye gıcık olur. Bu yüzden şöyle sözler vardır; ‘Sarışınlar aptal olur.‘, ‘Boyu uzun olanın aklı kısa olur.‘ vb. yani birinci neden güzelliğiniz olabilir.

2. Yetenekleriniz

Eğer yeteneğinizi sergileyen bir ortamdaysanız da birileri yukarıdaki etmenlere benzer bir nedenden size gıcık olabilirler. İyi gitar çalıyorsunuzdur, güzel şarkı söylemişsinizdir, iyi dans etmişsinizdir veya komik bir fıkra da anlatmış olabilirsiniz. Ya sizin yeteneğinizi kıskandığı için size gıcık olmuştur ya da yeteneğiniz sayesinde gruptaki en dikkat çekici kişi olduğunuz için size gıcık olmuştur.

3. Bilinçaltı faktörü

Tüm bu yukardaki etmenler yoktu ama yine de bana gıcık oldu diyorsanız bunun nedeni bilinçaltının benzeşim kuralıdır.

Öncelikle bilinçaltının görevi sizi hayatta tutmaktır. Bu yüzden birisi size zarar verdiğinde, sizi kazıkladığında veya sizi aşağıladığında o insanın görüntüsünü, yüz hatlarını, sakal bıyık şeklini ve ses tonunu kopyalar ve kaydeder. Daha sonra o kişiye benzer birisi ile karşılaştığında size hemen kendinizi kötü hissettirir ve o insana karşı bilmediğiniz bir kızgınlık oluşur.

Bu yüzden birisi size durup dururken gıcık olduysa ve kötü davrandıysa bunu kişisel algılamayın. Bu büyük oranda karşı tarafın yetersizliğinden veya bilinçaltındaki bilmediği bir kayıttan dolayıdır.

Siz keyfinize bakın.

Bill Cosby demiş ki; “Size mutluluğun sırrını veremem ama mutsuz olmak istiyorsanız başkalarını memnun etmeye çalışın.”

Hayal Gücü ile Nasıl Zayıflanır?

Hayal gücü ile zayıflamak mümkün müdür?

Direk olmasa da, dolaylı yoldan mümkün.

Düşünce Gücü ile ZayıflamaÖncelikle biraz teknik bilgi. Beynimiz hayal ile gerçeği ayırt edemez. Bunun nedeni aslında bizim gözlerimizle değil beynimizle görüyor olmamızdır. Aslında gözlerimiz görmez, gözlerimiz sadece elektirik akımlarını beynin görme merkezine iletir. Kör olan insanlar da rüya görebilir mesela…

Bu yüzden beyin etkili bir şekilde hayal kurulduğunda bunu gerçek zanneder.

Research Quarterly?de yayınlanan çok ilginç bir araştırma vardır. Bu araştırmada basketbol oynayan öğrenciler üç guruba ayrılıyorlar. İlk gurup basketbol topunu fileye sokabilmek için 20 gün boyunca fiziksel antreman yapıyor. Ter döküyor. İkinci gurup hiçbir şey yapmıyor, yan gelip yatıyor. Üçüncü gurupsa 20 gün boyunca her gün zihinse antreman yapıyor.

Yani zihinlerinde hayali olarak topu tutuyorlar, paslaşıyorlar, çok güzel atışlar yapıyorlar, terlediklerini hissediyorlar, inanılmaz güzellikte bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyuyorlar, maç bitiminde gelen tebrikleri kabul ediyorlar.

20 günün sonunda her gün antreman yapan ilk gurubun performansında % 24?lük bir artış oluyor. Yan gelip yatan ikinci gurupta, beklenilebileceği gibi, hiçbir değişiklik yok. Zihinsel antreman yapan üçüncü gurubun performansında da % 23?lük bir artış oluyor. Dikkat edin! Topu ellerine bile değdirmeden hemen hemen ilk gurup kadar başarı sağlıyorlar.

Hayal Gücü Kasları Nasıl Çalıştırır?

Yıllar önce Bursa’da bir koşucuyu çalıştırıyordum. Ona zihinsel antreman, yani hayal ettirerek antreman yaptırırdım ve bu antremanda terlerdi, yorulurdu. Normal çalışmalarına da devam etti ve Bursa’daki yerel bir koşuda Bursa birincisi olmuştu.

Etkili Hayal Etmek Şart

Hayal etmek deyince sadece zihinde görmek akla geliyor ama etkili olabilmesi için beş duyunuzu da katmalısınız. Yani hem görmeli, hem duymalı, hem dokunduğunuz yerleri hissetmelisiniz vs.

Hayal gücünüz büyük bir yardımcınız, onu yadsımayın.

BBC’nin de bu konuda araştırması var, videoyu aşağıya ekledim.

Sevgiler, Hakan.

Çekim Yasasına Bir de Bu Açıdan Bakın

Çekim yasasının üzerine pek fazla tartışmayacağım,

Ama siz iki kişiyi izliyor olsaydınız ve bu iki kişininde amacının hattat olmak (güzel yazı, etkili yazı) olduğunu düşünelim.

Bunlardan birincisi her gün hatta olmayı düşünüyor, hayal ediyor.

Diğeri ise hattat olmayı düşünüyor, hayal ediyor ama her gün de hattat olmak için bir şeyler yapıyor. Hattatlık dersi alabileceği yerleri araştırıyor vs.

Sizce birinci kişi mi hattat olmayı daha çok istiyor, yoksa ikinci kişi mi?

Çekim yasası en çok isteyen çekecek diyor, bu durumda gerçekten en çok kim istiyor?

Eskiden bir hikaye dinlemiştim?

İki adamın tarlası varmış,

Birisi tarlası için günde 2 saat çalışıyor ve 1 saat de dua ediyormuş?

Diğeri ise 3 saat çalışıyormuş.

Hangisinin tarlası daha iyi ürün verir?

Pek çok insanın aklına dua eden kişi gelebilir ama 3 saat çalışanın tarlası daha verimli oluyor.

Çünkü eski bilginlere göre çalışmak dua-yı fiiliye’dir. Yani fiili, eylem halindeki duadır ve yine eskilere göre en makbul dua budur.

Bir de bu açıdan bakın istedim.

Hakan.

Sınav Stresini Nasıl Yokedersiniz?

Herkes için stres kaynağı farklı olabilir.

Mesela kimisi için zamanın kısıtlı olması problem yaratırken, kimisi için yıllardır öğrendiği bilgilerin 1 veya 2 sınavda sorgulanması stres yaratır.

Stresin kaynağı ne olursa olsun herkesin ortak yaşadığı bazı şeyler vardır,

Mesela stresliyken hepimizin nefes alıp verişi hızlanır, vücudumuz terler ve buna benzer fizyolojik hareketler olur.

İlk önce öğrenmeniz gereken şey NEFES’tir.

Unutmayın ki, her duygu durumunun nefes olarak bir karşılığı vardır. Şimdi sizin bir oyuncu olduğunuzu düşünelim;

Kızgınken nasıl nefes alırsınız?
Korkarken nasıl nefes alırsınız?
Çok heyecanlandığınızda nasıl nefes alırsınız?
Ve çok sakin bir halde nasıl nefes alırsınız?

Hepsinde farklı değil mi?

Tiyatroculara öğretilen tekniklerden birisi de, duyguya girmek için nefesi taklit etmektir. Bu yüzden sakin insan nefesi alırsanız, otomatik olarak duygularınızda bunu takip eder.

Güzel haber, bunun için özel bir nefes tekniği var;

4 + 16 + 8 nefesi…

Yani 4 saniyede nefes alıyoruz.
16 saniye nefesi tutuyoruz.
8 saniyede veriyoruz.

Bu teknik lenf sistemini de harekete geçiren bir nefes olarak bilinir. Bu tekniği 3 defa üst üste uygularsanız hızlı bir şekilde sakinleştiğinizi göreceksiniz.

Neden Sakin Olmalıyız Peki?

Stresliyken vücüdumuz allak bullak olur ve beynimiz aşırı hareketli olan sistemi normal durumuna döndürmek için yoğun bir çaba sarfeder. Bu çaba içinde ise siz hafızanızdaki bilgilere çok zor ulaşırsınız. Bu evi süpüren veya yemek yapan birisinin aynı anda kitap okumasına benzer.

Bu yüzden yemek yapmayı bırakıp sadece kitap okumalısınız. Anca o zaman kitaba kendinizi verebilirsiniz.

Sınavda da nefesinizi kontrol ederseniz ve stres durumuna girdiğinizde 4+16+8 nefes tekniğinizi uygularsanız hafızanızdaki bilgilere çok kolay ulaşabilecek ve kapasitenizi çok daha iyi kullanabileceksiniz.

Tabii ki çözüm tek bu değil ama bu çok önemli bir kısmı.
Ben birebir çalışmalarımda Çıpa tekniği vb. uygulamalarla bu etkiyi daha güçlendiriyorum.

 

Küçük Değişimler Hayatınızda Dev Sonuçlar Almanızı Sağlar

Merhaba,

Size küçük değişimlerin hayatımızda aslında nasıl büyük farklar yarattığından bahsetmek istedim bugün.

Hayatımızın değişmesi için ne yapıyoruz acaba? Gerçekten her gün hedeflerimiz için bir şeyler yapıyor muyuz? Ki hedefiniz her şey olabilir, vücudunuzu şekle sokmak, araba almak, işi bırakıp bir çiftliğe yerleşmek, kitap yazmak ya da gitarist olmak. Ne yapıyoruz hedeflerimiz için? Yoksa hiçbir şey yapmıyor muyuz?

Hiç bir şey yapmayarak da bir şeyler yapıyoruz aslında? Daha doğrusu bence hiç bir şey yapmamak diye bir şey yok. Mutlaka bir şeyler yapıyoruz. Belki yatıyoruz, televizyon izliyoruz, oyun oynuyoruz ya da yemek yiyoruz. Bir şey yapmamak diye bir şey yok. Ve ne yapıyorsak ister istemez bunlar geleceğimizi şekillendiriyor.

Yarınımızı bugünümüz şekillendiriyor, bu yüzden bugün ne yapıyorsunuz? Ufak bir değişimle bugün hayatımızda bir karar alalım.

Ufak bir değişimin hayatıma ne gibi bir katkısı olabilir ki? Sorusu gelir akla hemen.
Aslında her şey ufak değişimlerle olur ama biz genelde hep o son anları görürüz tvlerde ya da okuruz gazetelerde?

Japonya?dan İstanbul?a doğru yol alan bir gemi, rotasında bir santimetrelik bir sapma yapsa 6 ay sonra İstanbul yerine Güney Afrika?ya varmış oluyor. 1 santimetre bunu yapabiliyor.
Ama dümen elinizdeyken o bir santimetreyi farkedemiyorsunuz, o bir santimetre gözükmüyor bile.

Ya da aynısı kendinizde de olmuyor mu? Yıllar önceki fotoğraflarınıza baktığınızda ancak değiştiğinizi anlıyorsunuz.

Bugün alacağınız ufak bir karar yapacağınız ufak bir eylem istikrarlı gittiğinizde hayatınızda dev bir sonuç yaratacak. Bir santimi asla küçümsemeyin.

Ama asla küçük değişimleri de hafife almayın. Bugün atacağınız bir mail, yazacağınız kitabın bir paragrafı, hedefinizle ilgili 10 dakikalık plan hayatınızda büyük bir etki yaratacak. Her futbol maçını izlediğinizde verdiğim o frikik örneğini düşünün.

Yıllar önce Potansiyelimi geliştirmekle ilgili kitapları tekrar tekrar okuyordum ve başta bıktım artık bunlardan, hayatımda hiç bir değişiklik yok diyordum. Aynısını Ney enstrumanını öğrenirken de demiştim. Hocam bir parçanın notalarını verdi ben hep aynısını çalışıyorum ama hiç bir gelişme görmüyordum. Ta ki kendimi sahnelerde görene kadar.

Ama ne olursa olsun ben hep devam ettim. Sürekli devam ettim. Nasıl ki her gün yemek yiyorsam, her gün zihnimi o kitaplarla besledim, Ney öğrenirken de ney çalan insanların videolarını izledim. Ney kayıtları dinledim. Sürekli kendimi enerjik tutup çalışacak güç oluşturdum kendimde. Her gün belki küçük şeyler yaptım ama bugün o küçük şeylerin büyük sonuçlarını yaşıyorum. İstanbula taşınmak istiyordum taşındım. Ulusal bir kanalda Televizyon programı yapmak istiyordum yaptım. Tanınmış, topluma mal olmuş kişilere psikolojik destek olmak istedim, oldum ve hala oluyorum. Milli sporculara bildiğim tekniklerle faydalı olmak istiyordum, oldum. Hatta aralarında dünya şampiyonu olan dahi var.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Küçük şeyleri önemseyin.

Mükemmellik küçük şeylerden oluşur ama mükemmellik küçük bir şey değildir.
Gerçekten muhteşem bir potansiyeliniz var. Başkalarının onu köreltmesine izin vermeyin.

Sevgilerimle, görüşmek üzere.

 

Justin Bieber ve Never Say Never Belgeseli Üzerine

Justin Bieber’i daha önce dinlememiştim, bir arkadaşım Justin Bieber’in Asla, Asla Deme! (Never say Never) belgeselini izlememi önerdi.

Ben de öneri yakın bir arkadaşımdan geldiği için ve biyografik belgeselleri çok sevdiğim için hemen belgeseli indirdim ve izledim.

Öncelikle etkilendiğimi söylemeliyim. Bir kez daha başarının çabuk gelmediğini, sadece yetenek ile olmadığını, ekip işi olduğunu ve yoğun ısrarlar sonuncunda ulaşıldığını gördüm.

Justin zaten çocukluğundan beri müzik tutkunu bir çocuk.

Küçükken sokakta gitar çaldığı bir videosu aşağıda;

Annesi Justin’in bir çok videosunu Youtube’a yüklüyor.. Videolar yüksek bir izlenme sayısına ulaşıyor. Amerika’lı bir menajer Justin’in bir videosuna denk gelip, Justin’in annesini arıyor ve Amerika’ya davet ediyor.

Justin’i bir çok yapımcıya götürüyor ama kimse ilgilenmiyor.
Bizim menajer Justin’e inanıyor, bu yüzden onu küçük çaplı da olsa meşhur etmek için her türlü radyo ve televizyon programına çıkartmaya çalışıyor. Sonradan Justin’in çok fazla olmasa da hatırı sayılır bir hayran kitlesi oluşuyor, bunlar Justin hangi radyoya giderse, o radyonun kapısında nöbetçi oluyorlar, sevgi gösterilerinde bulunuyorlar. Sonra bu kitle git gide büyüyor.

En sonda bu bir yapımcının dikkatini çekiyor ve Justin o zaman gerçek çıkışını yapıyor ve bugünlere geliyor. Ve bu durum bayağı zamanlarını alıyor.

Anladım ki, Justin Bieber takipçilerinin çoğu onu, hayallerini gerçekleştiren biri olduğu için bu kadar seviyor.

Ben daha fazla anlatmayacağım, belgeseli izleyin. :)

Belgeseli buradan görebilirsiniz

Hakan MENGÜÇ
12 Mart 2013

3 Adımda Harlem Shake ve Psikoloji

İnsanlara aptalca gelen danslar neden bu kadar popüler olur?

Mesela Apaçi dansı?

Şimdi de youtube’da binlerce belki de onbinlerce videosu olan Harlem Shake…

Peki Harlem Shake dansı nedir? Nasıl yapılır?

1. Herkes ciddi bir işle uğraşsın.
2. Bir kişi kendi kendine dans etmeye başlasın.
3. Bütün grup delirsin, bildiğin delirsin :)


İnsanlar bu dansları neden sever?
(Ben de dahil)

Çünkü bu danslar tamamen özgürce yapılır, içinden ne geliyorsa onu yaparsın. Fakat eğer Apaci veya Harlem Shake gibi danslar ünlü olmadan (toplum tarafından bilinmeden) içinden geldiği gibi oynarsan insanlar sana deli derler ama danslar ünlü olduktan sonra oynarsan, ‘A bak Harlem Shake’ yapmışlar derler ve yadırgamazlar.

22 kişi bir topun peşinden koşar ve bir kaleye top girdiğinde herkes deli gibi sevinir. Ama evde eşin çay yaptı diye bu kadar sevinsen eşin dahil sana herkes deli der.

Yani biz toplumun kabul ettiği delilikleri yapıyoruz ve bunları yaparken epey stres atıyoruz. (Bu iyi bir şey)
Herkesin içinde bir şablona bağlı kalmadan deli gibi dans etmek var, şarkı söylemek var, sevinmek vs. gibi şeyler var ama bunları toplumun kabul etmediği şekilde yaparsan sana deli derler toplumun kabul ettiği şeylerle yaparsan güzel yaptı derler.

Bu arada bu dansları meşhur edenler de toplumun ne diyeceğinden çekinmeyip gönlünce istediklerini yapanlar oluyor. Sonra da bu işi ilk yapan oldukları için iyi para kazanıyorlar.

Bir dostum şöyle demişti; Bir işi ya ilk yapan ol ya da en iyi yapan…

Şimdi bir kaç Harlem Shake videosuna bakalım :)


Esma Sultan Yalısında Ateş Yürüyüşü

Perşembe akşamı İstanbul boğazının kenarında, boğaziçi köprüsünün altında enfes manzaralı Esma Sultan Yalısında ateş yürüyüşü etkinliği düzenledik. Katılımcılar uluslararası bir GSM firmasının yurtdışından gelen üst düzey yöneticileriydi. Katılımcıların tamamı yabancıydı. Finlandiya’da gelen özel bir Ateş Yürüyüşü ekibi ile ortak çalışma yürüttük. Onlar kendi müşterilerinin memnuniyetinden ve lüksünden sorumluydu biz de güvenliğinden. Neden ateş üstünde yürüme yapılıyor? 1) Korkularımızın üstüne gitmek. Bir şeyi korkmamıza rağmen yapabilmek. Cesaret korkuya rağmen eyleme geçmektir. Korkunun üstüne gidebiliyorsan cesursundur. Ateş yürüyüşü yapan ve korkmalarına rağmen korkularının üstüne giden insanlar bilinçlerini ödüllendirirken bilinçaltlarına da güçlü bir kayıt yapıyorlar. 2) Bu güne kadar ateşten buram buram korkan bedenimiz ateşle yüzleşip (belli bir dereceye kadar) kendini yakmayınca, orada kendi potansiyelinin farkına varıyor. Kendi başınıza kesinlikle denemeyiniz. 5 Şubat 2013

Şirket ve gruplara özel olarak düzenenlen ateşte yürüyüş seminerinde tüm katılımcılar ekibimiz yönetiminde 450 ile 800 derece arasında değişen kızgın kömürlerin üzerinde çıplak ayakla yürüyor.

ates_yuruyusu_semineri

‘İçindeki Lideri Ateşle’ sloganı ile bugüne dek pek çok kurum ve kişiye ateş üzerine yürüme organizasyonu gerçekleştirdik.

Ateşte yürüyüş seminerlerinde 1 ton odun önce yakılıp köz haline getiriliyor, ardından katılımcılar 700 santigrat dereceye varan közlerin üzerinde çıplak ayaklarla yürüyor.

Unutmayın ki,

İmkansız olan her şey, sadece birisi onu yapana kadar imkansızdır.

Ateş Yürüyüşü Organizasyonu için bize ulaşın: +90 (533) 059 48 92

Ateşte Yürüyüş Organizasyonumuzdan kareler;

Organizasyonda, tamamen deneyimli 12 kişilik ekibimiz görev almaktadır. Organizasyonun büyüklüğü ve küçüklüğüne göre bu sayı değişim gösterebilmektedir. Grubun proje lideri Hakan Mengüç’tür.
Organizasyon alanındaki hem güvenlik hem de konfor için ekibimiz titizlikle çalışma yürütmektedir.
Alan etkinlik günü sabahı kurulup, önce ekibimiz tarafından denemeler yapılmakta ve katılımcılar için güvenli, konforlu bir deneyim için tüm eksiklikler giderilmektedir.
Ateş yürüyüşü bir insanın hayatı boyunca nadir deneyimleyebileceği bir organizasyondur ve kişiler hayatı boyunca bu organizasyonu hatırlarlar.

Ateş Yürüyüşü Organizasyonu için bize ulaşın: +90 (533) 059 48 92

Evrimsel Psikoloji

Not: Bu yazı evrime inanan veya yaratılışa inanan insanlara da zıt gelmeyecek bir şekilde yazılmaya çalışıldı, nedenini birazdan anlayacaksınız. Bu yüzden önyargılarınızı bu yazı boyunca bir kenara bırakın, merak etmeyin yazı bitince onlara tekrar sahip olacaksınız :)

Evrim inancı ya da teorisi: Bugünkü modern insan (Homo Sapiens), suda başlayan ve milyonlarca yıl içinde doğal seleksiyon yöntemiyle karaya çıkan hayvanlar, sonrasında da maymunlardan Homini cinsine en son Homo Sapiens insana dönüşüm sürecini anlatır. Biyoloji’ye göre evrim ise, canlı türlerinin nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayarak ilk halinden farklı özellikler kazanma sürecidir. 

Yaratılış inancı: Allah veya Tanrı (her kültürde ismi değişebilir), tüm canlıları yaratmıştır ve bir çok din (İbrahimi dinler veya Kur’an’a göre hak dinler) Adem ile Havva’dan geldiğimizi söylemektedir.

Yukarıdaki iki inancın da ortak savunduğu bazı görüşler vardır.  Bunlardan biri insanlık tarihi, diğeri de bedenimizin işleyiş şekli.

Dinin ilk insan, bilimin ise homosapiens (latince: düşünen insan) dediği insanlık tarihi tahmini 150 ila 200 bin yıl önceye dayanıyor. Elde edilen fosil kayıtları insanlığın avcı toplayıcı yaşam tarzından ateşi buluşu, sonrasında tarımı keşfedip yerleşik hayata geçmesi ve böylece günümüze geldiğini anlatıyor. Dini açıdan bakacak olursak ilk insan Hz. Adem’in tüm sırları bildiği varsayılır, peki neden medeniyet, yazının bulunması vs. tarihi en fazla 20.000 yıl geriye gidiyor?..

Din bilginleri bu konuya iki açıklama getiriyor. Birincisi Hz. Adem’e verilen sırlar, çocuklarının çatışması veya anlaşamaması sonucu dağılan ailelerin de etkisi ile kayboldu. Mesela yeni doğmuş bir çocuğunuz olduğunu varsayalım. Onu Afrika ormanlarının birine bırakıyorsunuz. O farkında olmadan onu besliyorsunuz ama beslemek dışında başka hiçbir müdahelede bulunmuyorsunuz. Böyle bir çocuk kendi hayat süresi içinde genetik anlamda daha avantajlı olmasına rağmen ne ateşi keşfedebilir, ne yazıyı ne de dili.. Yani bunların mutlaka aktarılması gerekir. Bazı din bilginleri bu aktarımın yaşanmaması sonucu bu duruma gelindiğini söylüyor. Bir diğer açıklama da Nuh Tufanı… (Bu anlatamayacağım, internetteki herhangi bir yerden okuyabilirsiniz.)

Her ne şekilde bu günlere geldiysek gelelim, yine bilimle dinin ters düşmediği nokta bedenimizin işleyiş şekli.

Bedenimiz bir hayvanınki gibi çalışır, tek amacı hayatta kalmak ve sonrasında üremek, çoğalmaktır. İnsanı insan yapan (ya da farklı kılan) bilime göre bilinci, dine göre ruhudur.

Yunus Emre bir şiirinde şöyle der:

Yunus öldü deyu (diye)

Sela verirler

Ölen hayvan imiş,

Aşıklar ölmez.

Burada Yunus Emre bedeninin bir hayvan olduğunu, onun bir gün çürüyeceğini ama ruhun ebedi kalacağını söyler. Dini inançlarda beden sadece geçici bir evdir, aslolan ruhtur.

Bir çok tassavvuf öğretisinde nefis terbiye edilir, böylece bedeni (hayvani) zevklerden ve onun zincirlerinden kurtulup, ruhani bir seviyeye yükselir. (Hristiyan, Musevi, Budist mistikleri de benzer inançları savunur.)

Peki bilime göre de, dine göre de hayvansı olan bu bedenimizin zihnimiz üzerindeki etkileri nelerdir? Aslında çoğu tassavvuf  öğretisi bedenimizin zihnimiz üzerindeki zararlı hayvani yönlerini kontrol etmeyi ya da yok etmeyi öğretir. İnsanı zararlı hayvansı yönlenirden kurtarmaya çalışır. Evrimsel psikoloji ise bu etkileri anlamaya çalışır.

Peki evrimsel psikoloji nedir? Evrimsel psikoloji atalarımızın yaşadığı onbinlerce yıl boyunca, bulundukları koşullarda yaşabilmek için uyum (adaptasyon) sağlama mekanizmalarının bu günkü psikoloji ve davranışlarını nasıl etkilediği üzerine çalışır. Bu konuda evrimsel biyolojiden yardım alır.

Mesela bir çok insan hayatında hiç yılan görmemiş olsa da yılandan korkar, bunun nedeninin genlerden aktarıldığı konusunda yaygın bir düşünce vardır.

Aynı şekilde doğuştan gelen iki korkumuz vardır, biri yükseklik korkusu diğer ise yüksek sestir. Yüksek ses bizi tehlikenin yaklaştığını haber verir, insanlar birbirlerine tehlikenin yaklaştığını bağırarak haber verirler. Bugün bile ‘kaaaaaç, çabuuuk kaaaçççç’ gibi yüksek sesle bağırarak arkadaşlarımızı uyarırız. (Bazı korkular da bilinç geliştikçe ortaya çıkar.)

Şimdi gelelim tüm bu olayların bizi etkileyen kısımlarına; Varoluşun bizi güdülediği dört temel prensip vardır:

1) Hayatta Kal! : Bedenimizin ilk önceliği hayatta kalmak, ölmemektir. Atalarımız için hayatta kalmak ilk önce  yemek bulmak demekti. Ve yemeklerini bugünkü gibi süpermarketten almıyorlardı, bazen bir avın peşinden aç bir şekilde 3 gün koşabiliyorlardı. Şimdi düşünün, insanların canları sıkkın olduğunda ya da mutsuz olduklarında ilk gittikleri yer neresidir?.. Buzdolabı…  Sadece düşünün.

2) Üre ve aile ol! : Eski zamanlarda insan nüfusu az olduğundan ve kabile şeklinde yaşanıldığından nüfusun artışı her zaman avantajdı. Tek başına kimse hayatta kalamazdı, oysa ne kadar çok ürerlerse aile o kadar büyürdü. Özellikle erkek çocuk daha büyük avantajdı çünkü erkekler ava giderlerdi, avda ne kadar çok güçlü insan varsa yemek bulma avantajı o kadar yüksek olurdu. Bu yüzden eski Türk filimlerinde hep erkek çocuk doğuran kadının daha önemli olduğunu görürüz, halbuki bunun şu an hiçbir avantajı yok, hiç kimse ava çıkmıyor, artık sadece beyni kullanmak yetiyor. Ama hala o insanları binlerce yıldır aktarılan psikolojik genler yönetiyor.

3) Bir gruba dahil ol! : Aile olduktan sonra aileyi korumanın en iyi yolu daha büyük bir gruba dahil olmak. Böylece hayatta kalma ihtimaliniz çok daha fazla artıyor. Günümüz insanlarında da hep bir gruba dahil olma ihtiyacı vardır. Bu yüzdendir ki takımlar, dinin içinde cemaatler, veya çeşitli kulüp ve prestijli topluluklar var. Ya da hiç olmadı dernekler vs. Bunların hiç birini eleştirmiyorum, sadece günümüz insanın bir gruba ait olma ihtiyacı var diyorum.

Büyük gruplar daha kolay avlanıyor ama daha fazla yemek ve su ihtiyacı var ve her zaman yemek su bol olmuyor. Bu da insanların hayatta kalmak için diğer ihtiyaçlarını doğuruyor.

4) Grubun içinde statü sahibi ol! : Grubun içinde ne kadar statü sahibi olursanız hayatta kalma oranınız o kadar artar. Bunun günümüzdeki karşılığı önemsenme, insanlar önemsemediklerinde kendilerini değersiz hissediyorlar. O yüzdendir ki önemsenme, kabul görme, değer verilme, sözünün dinlenilmesi, dikkate alınma, fikir danışılma insanlar için çok önemli.

Özellikle ilk 3 ihtiyaçları karşılanan ergenliğe yeni girmiş gençler önemsenmeye çok fazla ihtiyaç duyuyorlar. İlk 3 ihtiyaç derken, yeme sorunları yok, bir aile sahipler ve tüm giderleri başkaları tarafından karşılanıyor, iyi kötü bir gruba sahipler bazen takım bazen başka şeyler. Önemsenmeye ihtiyaç duyan bu gençler kendilerini önemseyen gruplara çok rahat kendilerini kaptırabiliyorlar. (Bir çok kötü alışkanlık bu gruplar sayesinde aşılanıyor.)

Şimdi yazımın sonuna gelirken şunu anlatmak istiyorum,

En yakın 200.000 yıllık olan atalarımızın torunuyuz ve onlar bizim hayatta kalmamız için öğrendikleri herşeyi bize aktardılar. Aktardıkları korkular bizim güvenliğimiz içindi, belki son 1.000 yıldır bu korkulara ihtiyacımız yok ama 199.000 yıldır aktarılan bilgiler asla bu kadar kolay silinmez. Onun için bir korku duyduğunuzda bunun nedenini kendinize sorun. Yukarıdaki 4 maddeyi tekrar inceleyin ve bunların hayatınızdaki etkisini bilinçli olarak farkedin ve bunları sağlıklı yollardan karşılamaya çalışın.

Şimdi size bir kaç soru;

Neden tanımadığımız birisinin gözüne baktığımızda hemen gözümüzü çeviririz? Neden gözlere bakmak bizde hemen tehdit ve kavga hissi uyandırır?

Neden tanımadığımız bir topluluğun karşısına çıktığımızda bedenimiz alarm durumuna geçer ve korkarız? Atalarımız kendi grubundan olmayan birilerinin karşısına çıktığında ne yaşamıştır? Ve bize nasıl psikolojik bir miras bırakmıştır?..

Ve ben tüm bunları  bir noktaya kadar aşabileceğimize inanıyorum, buna inanmamın sebebi ise sayısız trans çalışmalarımızla gözlemlediğimiz insanın gücüne, hayal gücüne ve yapabileceklerine dair örnekler…

Sevgilerle Hakan…

 

 

 

Hakan Mengüç Kişisel Gelişim Konuşması

Bazen bana şöyle mailler geliyor; ‘Gösterileriniz çok güzel, çok beğeniyor ve kişisel gelişim konusunda konuşmalarınızı da lütfen ekleyin.’
Ben de vakit buldukça ekleyeceğim. Sizlerle biri İstanbul, biri de Uşak’ta yaptığım 2 konuşmayı paylaşıyorum.