Haftasonunda Antalya’daydım.
Harika bir seminer gerçekleştirdik.
Seminerle ilgili resim ve videoları görmek için
resme tıklayabilirsiniz.
Kalbin temizse hikayen mutlu biter!
Haftasonunda Antalya’daydım.
Harika bir seminer gerçekleştirdik.
Seminerle ilgili resim ve videoları görmek için
resme tıklayabilirsiniz.
Sabahın 7’sinde Antalya’daydık.
Çok sevdiğim biri bana belirsizlikler prensi demişti. Evet belirsizliği seviyorum, bu yüzden bileti sabahın 5’inde aldık, 6’da da uçağa bindik. Ama keşke daha önce alsaydık diyorum :) Antalya’ya vardıktan sonra değerli dostumuz Psikolojik Danışman Şeref bey karşıladı bizi, Konyaaltı’nda güzel bir kahvaltı yaptık ve seminerimizin yapılacağı Manavgat’taki otele gittik.
Mayıs ayında olmamıza rağmen otel doluydu ve herkes yüzüyordu.
Seminer salonuna girdik. Benden önce de konuşmacılar vardı.
İnsanlar tüm gün oturduğu için üstlerinde bir yorgunluk vardı, onları hareketlendirmeliydim.
Ve yaptım da…
Ve neler yaptık bakın :)
İşte böyle geçti seminerimiz.
Ayrıca seminerden sonra Şeref Kadıoğlu ve Mehmet R. Ayun ile yemek yedik ve sohbet ettik.
Günümü dolu dolu geçirmeyi seven bir adamım. Yeni şeyler denemeyi çok severim.
Antalya’da lunaparka gittik ve denemekten korktuğum birçok şeyi deneme fırsatı buldum.
Bizim için 2 günlük çok güzel maceraydı. Şimdi yeni şehirlere hazırlanmak için İstanbul’dayım.
Bazen insanların bana sordukları sorulara bilmiyorum diyorum, ‘Aaa bunu nasıl bilmezsiniz?’ diyorlar.
Cevap basit ‘bilmiyorum.’
Eskiler ilmin yarısı bilmiyorum diyebilmektir demişler, en azından beni böyle eğittiler.
Eski zamanlarda Osmanlı devleti için çalışan bir alime, vatandaşın birisi bir soru sormuş, o da ‘bilmiyorum’ demiş. Adam da, ‘Nasıl bilmezsin, devletten o kadar maaş alıyorsun.’ demiş.
Alim de şöyle demiş, ‘Ben devletten bildiklerim için maaş alıyorum, bilmediklerim için alsam devletin hazinesi yetmez.’
Bu yüzden bilmiyorsam, bilmiyorum diyorum :)
Ve bildiklerimi de dobra dobra anlatır ve öğretirim.
Öğrettim şeyler için bu linke bakabilirsiniz.
Bana göre şans fırsatlarla hazırlıklı olarak karşılaşmaktır. Herkes fırsatlarla her zaman karşılaşır ama o fırsatı değerlendirebilecek donanımın yoksa o zaman o şans olmaz.
Hayat bize ikinci şansı her zaman verir, adına da ‘yarın’ denir.
Niçin korkuyoruz?
Başarısız olmaktan mı?
Reddedilmekten mi? Küçük düşmekten mi?
Rezil olmaktan mı?
Sırf bu korkular yüzünden hayatımızı hep kısır bir dairenin içinde yaşıyoruz bazen.
Bazen geç kaldığımızı düşünüyoruz.
(devamı için resme tıklayabilirsiniz.)
Başarısız olmaktan mı? Reddedilmekten mi? Küçük düşmekten mi? Rezil olmaktan mı?
Sırf bu korkular yüzünden hayatımızı hep kısır bir dairenin içinde yaşıyoruz bazen.
Bazen geç kaldığımızı düşünüyoruz.
Bazen risk almaktan korkuyoruz ama şunun farkında değiliz, en büyük risk, hiç risk almamaktır.
Fikirlerimiz, hayallerimiz, hedeflerimiz bizimle birlikte mezara gitmemeli!
Yaşlı adam son vasiyetinde oğluna şöyle demiş;
Oğlum! Cesaretli ol! Hayatına geri baktığın zaman yaptıkların için değil, yapmadıkların için üzüleceksin?
Neden Amerikan filimlerinde kahve hep starbucks’tan içilir? Ya da filmlerde hep Apple bilgisayarları görürüz? Bir çiçeğin kokusunu daha çok sevmemize rağmen, niye pahalı parfümler alırız?
Kişinin boynundaki haç nasıl onun dinini temsil ediyorsa, artık Louis Vuitton çanta, Rolex saat, Lacoste tshirt’te kişinin sosyal statüsünü gösteriyor. Artık şirketler aidiyet yaratma peşinde.
Pazarlama dünyası 2000’li yıllardan itibaren bilinçaltına satış yapmanın yollarını araştırmakta ve 2011 yılından itibaren ise bilinçaltını etkileyen bir çok teknik kullanmaktadır. Beynin nasıl çalışıp, nasıl karar verdiğini bilimsel teknikler ile ölçen bu bilim/pazarlama yöntemine ‘nöromarketing’ veya bazı araştırmacıların dediği gibi ‘bilinçaltı pazarlama’ deniyor.
Pazarlama endüstrisi daha fazla satış yapabilmek adına, bilinçaltının etki mekanizmalarını öğrenmek için pre-test ve post-testler ile duygusal bağlılık (emotional engagement), dikkat (attention), akılda kalıcılık (memory retention) gibi üç önemli konuyu ölçüyor. Böylece çıkan sonuçlar ışığında ürünlerini nasıl daha fazla satabileceklerini keşfetmiş oluyorlar.
Özellikle son 4 yılda, kişilere çeşitli imaj, slogan ve bazı veriler sunularak fMRI, SST (Steady State Topography), EEG (Electroencephalography), Göz İzleme (Eye-Tracking, Deri İletkenliği gibi yöntemlerle gönüllü deneklerin izledikleri görüntülerden ne kadar etkilendiği tespit edilip, bunlar çeşitli reklam kampanyalarında kullanılmaya başlanmıştır.
Yapılan araştırmalarda ortak çıkan sonuç şu; Biz en çok doğum ve ölüm figürlerine tepki veriyoruz. Yani Seks ve Korku.
Aşağıdaki resime dikkatle bakın ne görüyorsunuz?
Bir gazete ilanı
Önemli olan zirveye çıkmak değil, her gün bir adım daha ilerlemektir. Neyi başardığınızın bir önemi yok, her gün bir adım ilerlemek, gelişmek bizi mutlu eder. Hayat bisiklet sürmeye benzer, pedalı hep çevirmek gerekir, pedalı çevirmeyi bırakırsak bir gün düşeriz. İlerlemek kendi içinde zorlukları da meydana getirir ama bizi mutlu eden zorlukları aşmaktır zaten.
Kaçımız soyulmuş ayçekirdeği seviyoruz? Ama onu biz çıtlattığımızda, biz soyduğumuzda tadı başka oluyor.
Bazen tek sorunumuz, sorunları sorun olarak görmemiz. Sorunlar bizim ilerlememizi sağlarlar. Sorunlar gelişimiz için birer armağandır.
İlerlemeye devam.
Hakan.
Başınıza mutlaka gelmiştir. Bir ortama gidersiniz veya bir etkinliğe, orada birisi size gıcık olmuştur, size kötü kötü bakıyordur vs.
Tabii ki sizin yaptıklarınızdan dolayı da gıcık olmuş olabilir ama bazen siz hiç bir şey yapmasanız da size gıcık olabilirler.
Gelin bunun nedenini inceleyelim. (resme tıklayınız.)
“Kitap okuyamıyorum, 5-10 sayfasını okuyup bir kenara atıyorum” diyenlerden misiniz?
Gelin bunun nedenini inceleyelim;
Öncelikle bu sorunun insanların %90’ında olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum.
Bir kitapçıya gittiniz ve kitapçıda yüzlerce veya binlerce kitap var ama siz roman veya psikoloji kitabı ya da başka bir kitap aldınız, neden?
Çünkü kitap ya ilginizi çekti (başlığı vs.) ya da birisi bu kitabı size önermişti. (arkadaş, dergi, tv vs.)
Yani o kadar kitap içinden o kitabı almanızın sebebi, ilginizi çekmesiydi. Arkadaşınız bile önerse, ilginizi çekmediği sürece o kitabı almazsınız değil mi?
Fakat çoğu kitabın içeriği başlığı kadar ilgi çekici değildir, bu yüzden kitabı aldınız ve birkaç sayfa okuyup bir kenara koydunuz (attınız). Neden? Çünkü ilginizi çekmedi.
Geçen gün bir kitap aldım, başlığı bana ilgi çekici gelmişti. 10 sayfa filan okudum ve sıkılmaya başladım, çünkü kitap gereksiz tekrarlar ve sürekli ana konudan uzaklaşan paragraflarla doluydu. Ben de kitabı kapattım ve o gün bugündür bir daha açmadım.
Her kitap yazan kişi güzel yazacak diye bir şey yok ve durup dururken kendimizde sorun üretmemeliyiz. Kitabı beğenmemişseniz, içeriği sıkıcı ise okumazsınız bu kadar basit. Gidin ve içeriği ilginizi çekecek başka kitaplar bulun. Dünya kitap kaynıyor ve internette istemediğiniz kadar kaynak, yazı var.
Web karmaşasından kaybolmamak için beğendiğiniz sitelere abone olun veya onları sık kullanılanlara ekleyin. Böylece yazı yazdıkları zaman haberiniz olur.
Bazen işimiz dolayısıyla bir kitabı okumak mecburiyetinde kalıyoruz. Mesela benim okuduğum bir psikanaliz kitabı var ve kitap o kadar ağır bir dille yazılmış ki her paragrafta burada ne demek istemiş diye uzun uzun düşünmek gerekiyor.
Bu tür durumlarda olayı (zorunluluğu) eğlenceli hale getirmek durumundayız. Yoksa o kitap bitmez. Mesela ben ne yapıyorum anlatayım; Benim alanımla ilgili olan arkadaşlarımı çay sohbetine davet ediyorum, 2 saat bu kitaptan paragraflar okuyup ne anlatılmak istendiği üzerine tartışıyoruz. Ve herkesten çok değişik yorumlar ve kendi hayatlarından örnekler çıkıyor. Günün sonunda hem kitabı okumuş oluyoruz, hem eğleniyoruz hem de yeni bilgiler öğrenip kendimizi geliştiriyoruz.
Benim şimdilik bulduğum yol bu, yaratıcılığınızı kullanıp daha eğlenceli yollar bulabilirsiniz elbet.
Özellikle bazı müzikler beyin dalgalarımızı alfa seviyesine getiriyor. Bu da kitap okurken odaklanmamızı sağlıyor. Aşağıda ney sesi ile hazırladığımız bu kayıtta özellikle ders çalışırken, kitap okurken dinlemek için.
Doğru nefes egzersizleri hem beyninize gerekli besini yani oksijeni verecektir hem de rahatlayıp daha iyi odaklanmanıza yardımcı olacaktır.