Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Yazar: Hakan Mengüç (page 16 of 37)

Siz topal tilki yi mi? Yoksa yiğit aslanı mı oynuyorsunuz?

Siz Topal Tilkiyi mi, Yiğit Aslanı mı Oynuyorsunuz?

Adam, ormanda dolaşırken, çalıların arasında bir tilki görmüş. Ama bu tilkinin dört ayağı da sakatmış. Adam, bu tilki böyle nasıl yaşıyor, merak etmiş. İzlemeye başlamış. Birden çalıların arasından ağzında bir tavukla bir aslan çıkmış gelmiş. Aslan tavuğun yarısını tilkiye vermiş, diğer yarısını kendi yemiş ve çekip gitmiş. Adam bu mucize karşısında donmuş kalmış. ?Allah?ım? demiş, ?Sen kullarını nasıl koruyup kolluyorsun. Ben de sana teslim oluyor ve kendimi sana bırakıyorum.? Ve gitmiş bir ağacın altına oturmuş, beklemeye başlamış. Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş hiçbir şey olmamış. Adam açlıktan ölecek. Ellerini açmış, göğe seslenmiş ?Allahım beni görmüyor musun?? Gökten bir ses gelmiş: ?Görüyorum da şaşırıyorum, neden sakat tilkiyi taklit ettin de, o yiğit aslanı taklit etmedin??

Sık sık kendinize bakın. Kimi oynuyorsunuz, tilkiyi mi, aslanı mı? Ne zaman birilerinden bir şeyler bekliyorsanız bilin ki siz topal tilkisiniz. Bırakın bu rolü, siz yiğit aslan olun.

(Yukarıdaki fotoğraf Güney Afrika’da eğitim aldığım ‘Aslan Rehabilitasyon Merkezi’nde çekildi.) ? Güney Afrika Cumhuriyeti’de.

Plasebo Uykusu

Plasebo farmakolojik olarak etkisiz, fakat telkine dayalı ve plasebo etkisi olarak da bilinen tedavi etkisini ortaya çıkaran bir tür ilaçtır. Vücuda ağızburun veya enjeksiyonyolu ile verilebilir.

Aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Sahip olduğu tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın ?işe yarayacak? ilaç olduğunu düşünmesinden alır. Plasebo tıbbın bilimsel olarak açıklayamadığı bir yöne ?insanların istemeleri halinde kendi kendilerini iyileştirme gücü?ne yöneliktir.

Plasebo uyku alışkanlıkları üzerinde de denenmiş. (Orjinal kaynak yazının sonundadır.)

Yapılan bu deneyde beyin dalgalarını ölçen (oysa aslında hiçbir işe yaramayan) aletler bağlanan denekler uyandıktan sonra az uyumasına rağmen, ‘çok uyudun’ denen deneklerin bedenleri çok uyumuş gibi tepki vermiş, ‘az uyudun’ denen deneklerin bedenleri de az uyumuş gibi tepki vermiş. Yani düşünce ve inanç uykumuzu dahi bu oranda etkilemiş.

Düşünce gücümüzün bedenimizde nasıl bir etkisi var? Sınırları neler? Bu gücümüzün farkında mıyız?

Tıp fakültelerinde plasebo etkisi incelenir ama ‘nasıl oluştuğu’ incelenmez. Hangi faktörlerin plasebo etkisini arttıracağı/azaltılacağı üzerinde çalışılmaz. Plasebonunun sınırları neler? Bu konuda çalışılmaz. Umarım bu alanı bir gün tüm ayrıntıları ile incelemeye başlarlar. Eğer benden de yardım isterlerse bu konuda anlatacağım ve paylaşacağım çok bilgi var.

Kaynak: http://www.peerreviewedbymyneurons.com/2014/01/16/theres-placebo-effect-sleep/

Hayatınızdaki en büyük engel nedir?

success_basariBazı hedefleriniz var ve bunları gerçekleştiremiyorsunuz? Neden?

– Param yok,

– Zamanım yok,

– Yaşım müsait değil,

– Birileri bana destek olmuyor…

Dedikleriniz doğru fakat başarılı olmak zaten bu tür engelleri aşabilip hedefe ulaşmaktır. Engellere takılıp kaldıysanız bu yazıma mutlaka bakın.

Şunu söylemek istiyorum, ben de bir çok kez başarısız oldum, hala yıllardır yapmak isteyip de yapamadığım projelerim var. Bunlar için hala uğraşıyorum, her yolu deniyorum. Bugüne kadar denediğim yollar beni istediğim sonuca götürmedi ama farklı yollar deneyip hedefimi gerçekleştirmeye çalışıyorum. Bir gün istediğimi elde edersem bunun hikayesini anlatacağım sizlere.

Sadece şunu bilmenizi istiyorum, başarılı olmak zorluklara rağmen hedefe ulaşmaktır.

Son olarak sizinle Pauline adında genç bir hanımın hikayesini paylaşmak istedim.

Kendinize iyi bakın.

İyi bir televizyon sunucusu nasıl olmalı?

İyi bir televizyon sunucusu nasıl olmalı?

Bu soru beraberinde ‘iyi’ nedir sorusunu da getiriyor, kimilerine göre iyi sunucu diksiyonu düzgün hatasız konuşan biriyken, kimisine göre ‘doğal’ olabilen bir sunucudur. Ben olayı felsefik tartışmaların ötesine taşıyıp şu noktadan inceleyeceğim; İyi sunucu eşittir; insanların izlediği, (reyting alan) insanları etkileyebilen ve doğal olabilen kişi.

Televizyonculuk vahşi bir dünyadır, reytingin yoksa senin programını yayından kaldırırlar. Seni torpille bir yere getirebilirler, mesela ceo veya yöneticinin arkadaşıysan torpille bir yere gelebilirsin ama torpille orada kalamazsın. Torpille kalabileceğin bazı saat dilimleri var tabii, televizyon kanalları gelirlerinin %80’nini prime-time yayın kuşağından kazanırlar. O yüzden torpille uzun süre kalamayacağın tek yer burası. Çünkü bir televizyon kanalı sahibi için amiyane tabirle kendi ayağına sıkmak olur.

Prime-time yayın kuşağı nedir?

Prime-time yayın kuşağı televizyonun en çok izlendiği saattir. 20.00 ila – 24.00 arası insanlar genellikle evlerinde olduklarından, televizyon en çok bu saatte izlenir. Daha açık anlatmam gerekirse, Türkiye’de 50 milyon insanın çalıştığını varsayarsak, bu insanlar sabah uyanıp işe gidiyor ve evlerine ortalama 19.00 gibi dönüyor, bir saatin yemekle geçtiğini varsayarsak 20.00 gibi koltuklarının karşısına geçip televizyon izlemeye başlıyorlar. Saat 20.00’ye kadar televizyon izleyicisi 20 milyonken saat 20.00 itabari ile birden 70 milyona çıkıyor.

Ve sizi ne kadar çok insan izliyorsa, o kadar çok reklam alır, o kadar çok para kazanırsınız. Çünkü siz bir televizyon kanalına reklam verirken şunu soruyorsunuz, ‘Bu reklamı kaç kişi görecek?’ 5 milyon kişi görecekse ona göre para ama 70 milyon kişi görecekse elbette ki daha çok para ödüyorsunuz.

O yüzden tekrar hatırlatayım, televizyon kanalları gelirlerinin %80’nini prime-time yayın kuşağından kazanırlar, bu yüzden en iddialı prodüksiyonlar bu saattedir, en büyük çekişme bu saattedir. Burada hatasız olmalısınız, bu yayın saati hatayı kaldırmaz.

Başarılı bir sunucu olmak

Daha önce ‘televizyonda başarının sırları’ adlı yazımda ‘nasıl bir sunucu izlenir?’ konusunu da ele almıştım, şimdi bunu biraz daha açacağım.

Programın görünür yüzü, yani kalbi sunucudur. Peki ideal, izlenilirliği olan bir sunucuda hangi özellikler olmalı?

1) Güzel olmalı: Yani göze hoş gelmeli, televizyon güzeli sever. Bazen kişi güzel olmayabilir ama sempatiktir. Bu da güzellik kavramı içine girer. Çünkü sempatik ve sıcak insanları bir süre sonra güzel görmeye başlarız. Dünyanın en çok izlenen televizyoncularından biri olan Oprah Winfrey’e güzellik kraliçesi diyemeyiz herhalde :) ama sempatikliği ve sıcaklığı onu her zaman izlenilir kılmıştır.

2) Yeterli olmalı: Konuştuğu konulara hakim olmalı, kendi konusu dışında entellektüel ve bir çok konuda bilgi sahibi olmalı. İnsanlarla samimi sohbetler kurmanın yolu onların dünyalarının içine girmektir. Bunun yolu da bir çok konuda bilgi ve deneyim sahibi olmaktır. Balıkçılık ile uğraşan bir konuğunuzun geldiğini varsayalım, siz de balıkçılık konusunu biliyorsanız, o kişi kendini size yakın hisseder. Bu enerji de direk televizyona yansır. Pazarlamacılar birebir ürün satışlarında ‘yakınlık’ kuralını kullanma üzerine eğitilirler.

3) Lider olmalı: Seyirci olarak programı izlerken, bize stüdyonun lideri, hakimi olduğunu hissettirmeli, emanet gibi durmamalı ekranda.

4) Samimi Olmalı: Ekranı açtığımızda onu evimizden birisi gibi görmeliyiz. Bizim gibi gülmeli, ağlamalı, şaşırmalı, kızmalı. Televizyonculukta ?Kendi evimden birisi gibi? tabiri çok önemli, televizyonu açtığımızda farkında olmadan ilk olarak bu kişilerin programlarına bakarız.

5) Kendini Ekibe Teslim Etmeli

Egosunu bir kenara bırakıp, ekibi ile tam bir takım oyunu içinde olup, kendini güvenle ekibine teslim edebilmeli. Mehmet Öz?ün ekibine nasıl teslim olduğunu birinci ağızlardan duymuştum, önüne gelen hiç bir şeye itiraz etmiyor ve ekip onu uygun gördüyse, bir bildikleri vardır deyip o sadece sunumuna odaklanıyor.

Bir sunucu yukarıdaki beş maddeye sahipse vazgeçilmez bir sunucu olur. Türkiye?de bu özelliklere sahip sunucu çok zor bulunduğu için genellikle erkek sunucunun yanında güzel bir hanımefendi, ya da ünlü güzel bir hanımefendi kullanılır. Sunucu kadınsa aynı şekilde yanına yakışıklı bir erkek, ya da ünlü bir erkek getirilir. Bana göre Mehmet Öz, bir televizyon sunucusunda olması gereken özelliklere sahip.

Duygularımız bir anda değişebilir

Bakış Açısı

Tüm sorunların kaynağı düşünce biçimimiz ve bakış açımızdadır ama ne iyi ki düşünceler hızla değiştirilebilir. Bir örnek verirsek, trafikte araba kullanırken aniden arkadan ısrarlı korna seslerini duyduğunuzu, bir anda öfkelendiğinizi, ‘Bu adamlar niye korna çalıyor?!’ dediğinizi varsayalım. Korna çalınmaya devam ettikçe daha fazla öfkelenirsiniz. Ama bir an arkaya bakıp onun sizin dikkatinizi çekmeye çalışan arkadaşınız veya ailenizden biri olduğunu gördüğünüzde bütün sinir, öfke bir anda kaybolur. İşte bu değişim insan beyninin yapabildiği en hızlı işlerde biridir.

duygunun_bilincalti

Acıdan Korkma

Karşılaştığınız sıkıntıları, yolunuzu aydınlatan ilahi bir yardım olarak görmek zihninizi rahatlatacaktır. Bütün tabiat, kendini gerçekleştirmesi için insana yardım eder.

Buğday tanesini una çevirmek için, taneyi değirmen taşlarının arasına koyarlar.

Sofraya ekmeğin gelmesi için hamur haline gelen un, kızgın fırından geçer. Binanın ayakta durması için, tuğlalar kendilerini feda ederler.

Güzellik ve estetik sunabilmek için ham olan taş yontulmaya izin verir ve böylece sanat eseri bir heykele dönüşür.

Metaller yüksek fırına girmeden, herhangi bir yerde kullanılamazlar.

Karşı karşıya kaldığın zorluklar için lanet okuma!

Hayat okulunda acıdan korkma, hayatın gerçeklerini sükunetle kabul et. Görüntüye aldanma. Yaşadığın zorluklar karşısında, bencilliğini unutarak ruhundan gelen gücünü kullan.

Başaracaksın.

Sigarayı bırakamıyorsunuz, peki neden?

Benden sigara içmeyi bırakma konusunda yardım istemeye geldiklerinde, bırakamama nedenlerini zaman içinde iki kategoride topladım.

Birinci kategoridekilern sigarayı bırakmak için yeteri kadar ‘NEDEN’leri olmuyor. Hiç bir yardım almadan kendi kendine sigarayı bırakan bir çok insanla sohbet edip, zihin yapılarını incelemiştim. Bu kişilerin çoğu, kendilerine güçlü nedenler bulmuştu, NEDENleri o kadar güçlüydi ki, o gün sigarayı bırakmaya karar verdiler ve bir daha içmediler.

Bu bahsettiğim nedenler, ‘sigara içme kanser olursun’ tarzı yaklaşımlar değil, bunlar işe yaramaz. Çünkü bilinçaltımız ŞİMDİ gelen acılara ve ŞİMDİ gelen zevklere tepki verir. Birine gidip, ‘sigarayı bırakmazsan kanser olursun’ dediğinizde, o kişinin bilinçaltı, zamanı algılayamadığı için şöyle mantık kurar; ‘Şu an sigara içmezsem acı çekerim ama içersem çekmem, o yüzden içmeye devam etmeliyim.’ Yani sigarayı bırakmak için ancak ŞİMDİ etkili olabilecek acı veya NEDENler olması gerekir. Mesela aynı kişi sigaradan dolayı kanser olduğunu öğrenirse sigarayı anında bırakır. Ya da bir gün çocuğunuz gelir; ‘Baba üstündeki sigara kokusundan dolayı seni öpmek istemiyorum’ derse bu sizde ŞİMDİ acı oluşturur ve çocuğunuza da çok değer veren biri iseniz bırakmanızda güçlü bir NEDEN olur.

Yeteri kadar NEDENiniz varsa NASILı da bulursunuz.

Bazı insanlar da vardır ki, kanser olduklarını öğrense bile sigarayı bırakamazlar, bu grup da ikinci sınıfa kategorisine giriyor. Bu kişiler bilinçaltlarında sigarayı bırakamayacağına inanırlar. Sigarayı bırakırlarsa sanki vücutlarında bir parça koparılacak gibi hissederler. Sigarasız yaşayamayacaklarını düşünürler.

Bu kişilerle yapılması gereken çalışma, ‘bilinçaltı dönüşüm’ çalışmasıdır. Bilinçaltlarında sigaraya verdilkleri yüksek değeri değiştirmeli ve kendi ‘iç güçleri’ni yeniden kazanmaları gerekir.

Eğer bu kategoride olduğunuzu düşünüyorsanız ‘siz sigaradan daha güçlüsünüz’ başlıklı yazıma göz atın.

Sigara bırakmaya KARAR verin. Gerçek bir karar kuma değil, betona atılan bir çiziktir. Kuma atılan çiziği bir dalga yok eder ama betona atılan çizik yıllarca kalır.

O yüzden karar verin, sigaradan daha güçlü olduğunuzun farkına varın.

Güçlü NEDENler yazın. Size sonra acı verecek olan değil ŞİMDİ acı verecek veya motive edecek şeylere odaklanın.

Bilinçaltınız siz sigara içmiyorken de sorunlarla karşılaşıyor ve o sorunları çözüyordu. Şimdi de eskisi gibi sigarasız bir hayata karşı sizi savunabilir.

Burada önemli olan sizin kararlılığınız.

Bugün bırakın!

Madem yaşıyoruz, kapasitemizi en iyi şekilde kullanalım

Pek çok kişi kapasitesinin sadece küçük bir kısmını kullanır.

Pek çoğu ise potansiyelinin ne kadar büyük olduğundan dahi haberdar değidir.

Amerika’nın en önemli mentörlerinden biri olan Jim Rohn der ki; ‘Sadece insanlar yapabileceklerinin çok daha azını yapan tek yaşam formudur. Sadece insanlar kapasitelerinin çok daha azıyla yetinirler.’

İnsanoğlunun kabul ettiği tüm diğer yaşam formları potansiyellerini maksimum kullanır. Bir ağaç ortalama ne kadar büyür? Büyüyebildiği kadar büyür tabii ki. Hiçbir zaman bir ağacın kapasitesinin altında büyüdüğünü göremezsiniz. Ağaçlar yarım büyümez. Ağaçlar köklerini olabildiğince dibe gönderirler. Büyüyebildikleri kadar yükseğe büyürler. Çıkarabildikleri kadar meyve ve yaprak çıkarırlar.

Bir hastalık dışında bir insanın da fiziksel olarak yarım büyüdüğünü göremezsiniz. Bizler de tam gelişene kadar büyümeyi sürdürürüz. İşte bu hayatın kontrol edemediğimiz parçasıdır. Genetik olarak kodlanmış bir şeydir. Bedenimizin büyümesini kontrol edemeyiz.

Fakat kontrol edebildiğimiz bir büyüme var. Bu aklımızın büyümesi ve genişlemesidir. İşte bunu kontrol edebiliriz.

Her yaşam formu kendi maksimum kapasitesine ulaşmak için uğraşır. Peki neden insanoğlu kendi potansiyelinin tamamına ulaşamaz?

İşte nedeni: Çünkü bize seçim yapma yetisi verildi. Bu bizi timsahlardan, ağaçlardan ve kuşlardan farklı yapan şeydir. Seçim yapabilme bizi diğer yaşam formlarından farklı kıldı.

Size bir seçim; Olabileceğimizin sadece bir bölümü veya tümü olabiliriz.

Siz hangisini seçiyorsunuz?

 

Yararlanılan kaynaklar; Jim Rohn

Uçak korkusunu yenmek ve İzmir

ucak_fobisiBugün bireysel seanslar için İzmir’e geldim. Gelirken yanımda da uçak korkusu olan ve benimle uçak korkusu üzerine iki seans çalışma yapmış bir danışanımla geldim.

Yıllardır uçağa binemiyordu ve bu yüzden her yere araba ile gitmek zorunda kalıyordu. İşi gereği yurtdışına gitmesi gerekiyor, sırf uçağa binemediği için bir çok iş seyahatini iptal etmek zorunda kalıyordu. Çalışmamızdan sonra beraber uçağa binmeyi teklif ettim ve bu sabah uçağa bindik. Her şey yolundaydı.

Korkularının efendisi olmayı öğrenmiş, artık onları yönetebilir hale gelmişti. Yıllardır kurtulamadığı uçak korkusunu yönetebildi ve bugün uçtu. Şimdi tek başına geri dönecek.

Danışanlarıma duygularını yönetebilmeyi, korkularının nasıl üstesinden gelebileceklerini öğretmek çok hoşuma gidiyor. Yıllar önce beni de bazı korkular yönetiyorken bunun ne kadar acı verici bir şey olduğunu tecrübe etmiştim. O yüzden her gelen danışanıma bu empati ile yaklaşıyorum ve onlar korkularını yenince en az onlar kadar seviniyor.

‘Korkunun korkusu cesarettir.’

Siz sigaradan daha güçlüsünüz, bugün bırakın

Sigara, insanlığın en büyük belalılarından biri.
Yıldız Teknik Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de 20 milyon kişi sigara içiyormuş. Ne büyük bir sayı!

Sigarada içenlerin yanlış inançlarından biri de nikotinin çok güçlü bir bağımlılık maddesi olduğu…

Sigara bir bağımlılıktır ama nikotin bağımlılığı sanıldığının aksine vücuttan üç günde tamamen atılır. Üç günden sonra çektiğinizi acı ve yoksunluk, psikolojik yoksunluktur. Bu yüzden sigara içenlerdeki en büyük yanlış inanç, sigara bırakıldıktan sonra aylarca nikotin ihtiyacı çekileceğidir.

Sigarayı bugün bırakmak istiyorsanız korkmayın, üç gün rahatlıkla dayanabilirsiniz. Nikotinin vücudunuzdan atılması için bol su için.

Nikotin bağımlılığı o kadar da güçlü değildir, insanları uykusundan uyandırmaz. Dokuz saatten başlayan uzak seyahatlerimde hep şunu düşündüm, uçaktaki bunca tiryaki sigarasızlığa nasıl oluyor da dayanabiliyordu?..

 

Korkmayın, siz sigaradan daha güçlüsünüz.

Şimdi bırakın, hem kendinize hem ailenize büyük bir HEDİYE vermiş olun!

Çok sayıda bağımlının yalnızca üç seansta sigaradan tamamen kurtulmasını sağladım. Danışanlarımın çoğu asla bırakamayacağını söylüyordu fakat hepsi kendi içindeki gücü fark etti ve sigarayı bıraktı.

Lütfen siz de kendi gücünüzün farkına varın, kendinizi hafife almayın. Başvurduğunuz yöntem her ne olursa olsun bilin ki bu güç sizde var. Başarabilirsiniz!

Hoşçakalın.

Zamanınızı nerede harcıyorsunuz?

Hepimizin hayatta bazı beklentileri vardır, eşimizden, arkadaşımızdan, çocuklarımızdan, devletimizden. Bu beklentiler karşılanmassa mutsuz, karşılanırsa mutlu oluyoruz.

Şöyle bir formül ortaya çıkarabiliriz, ‘Beklenti yoksa, mutsuzluk da yoktur.’ 

Peki hayat böyle yaşanabilir mi? Elbette ki bazı beklentilerimiz olacak ama bu beklentilerimizi kontrol edebildiğimiz ve üzerinde etkimiz olan şeyler üzerine oluşturmalıyız. Bu ne anlama geliyor?

Yukarda gördüğünüz üç daireden birinci daire kontrol edebildiğimiz şeyleri temsil ediyor, neleri kontrol edebiliyoruz?

Nasıl davranacağımızı, nasıl düşüneceğimizi ve duygularımızı kontrol edebiliyoruz.

İkinci daire etkileyebildiğimiz şeyleri temsil ediyor. Bütün ikna teknikleri bu kategoriye giriyor. Mesela bir ürünü müşterinin alıp almaması sizin kontrolünüzde değildir ama ürününüzü çok iyi ambalajlıyarak, çok iyi tanıtarak insanların satın almasını sağlayabilirsiniz.

Üçüncü daire ise hem kontrol edemediğimiz hem etkileyemediğimiz şeyleri temsil ediyor.

Şimdi size bir soru, zamanınızı hangi dairede harcıyorsunuz?

Başkalarından beklentileriniz mi var? O zaman üçüncü dairedesiniz. Üçüncü dairede oldukça mutsuz olacaksınız.

Çocuklarınızın bazı davranışlarını belli bir yaşa kadar kontrol edebilirsiniz ama çocuklarınızın nasıl düşüneceğini, nelerden mutlu olacağını siz seçemezsiniz.

Eşinizin nasıl düşüneceğini siz seçemezsiniz.

Arkadaşlarınız sizin beklentilerinizi karşılamak zorunda değildir.

İlişkilerinizi güven üzerine kurmak zorunda değiliz, ilişkinin sürdürülebilirlik kriterlerini belirleriz. Yani krımızı çizgilerimizi belirleriz ve kırmızı çizgilerimiz ihlal edildiği zaman ne yapacağımızı belirleyip ona göre harekete geçer, ona göre davranırız.

Sonuç olarak; Biz sadece kendi duygularımzı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı kontrol edebiliriz. Aynı zamanda belli bir oranda da insanları etkileyebiliriz. Ama beklentilerimizi ‘kontrol edemediğimiz’ şeyler üzerine kurarsak, mutsuz olacağımız kesin.

Tekrar soruyorum zamanınızı hangi dairede harcıyorsunuz?

(2 Nisan 2014)

Büyü ve Büyücülük

Büyü veya sihir (Arapça: ???); insanların doğaüstü, psişik veya mistik yöntemlerle doğal dünyayı (olayları, nesneleri, insanları) etkileyebildiğini öne süren uygulamalar ve bunların çevresinde oluşturulan kültürel sistem.

buyuİslam’da Büyü ve Büyücülük

İslam’da büyü yapmak haram kabul edilir. Bazı Hanefi alimleri büyüye karşı önlem almak gibi sebeplerle ve uygulamamak kaydı ile, tahsilini helal görmüşlerdir.

İslam dünyasında büyü bazen İlm-el Havass (Havas ilmi) adı altında okutulmuştur.

Ahmed b. Mustafa Taşköprüzade’nin Miftâh es-Seâde ve Misbâh es-Siyâde adlı eserinde büyü şu şekilde tanımlanır: “Büyü, evrensel münasebetleri, yıldızların pozisyonlarını ve bunun dünyevi olaylarla alakasını, yani tabiat alemini hususi bir bakış açısı ile inceleyen ve bu terkibin neticesi, nadir tesirler ve harika sırlar ile bunların kaynağı olan nedenleri araştıran ve ortaya çıkaran bir ilimdir.”

Büyücülük neden gizli yapılır?

Bunun bir çok sebebi olabilmesine karşın, en çok büyücülere dertlerini açan insanların, bu durumlarının başkaları tarafından öğrenilmemesini istemeleridir. O zamanlarda şimdiki gibi geniş yerleşim birimlerinin olmayışı, büyülerin gizlilik içinde yapılmasına ayrı bir etkendir. Ayrıca büyücülerin yaptıkları işlerin başkaları tarafından öğrenilip takilt edilmek istememelerindendir. Diğer bazı sebeplerden öütürü bu durum bir gelenek halini almış ve günümüzde de sürüp gitmektedir.

İnsanlar niçin büyü yaptırmaya ihtiyaç duyar?

Kişiler isteklerini, düşüncelerini, hayallerini gerçekleştirmeyince ya da mutsuzluklarına, dertlerine, üzüntülerine benzer şeylere çare bulamayınca özlemlerini, acılarını büyü yoluyla gidermeyi, manevi tatminlerini çeşitli yollara başvurdukları gibi büyü yoluyla da sağlamaya çalışırlar.

Büyü kelimesinin etimolojik kökeni

Büyünün neden böyle yaygın olduğunu onun taşıdığı anlam da gösteriyor. Eski Türkçede, özellikle Asya Türkçesinde büyü sözünün karşılığı bükü, büğü, böğü, bügü, bögü biçimlerinde olup ‘bilgelik’ anlamını içerir. Anadolu Türkçesinde söylenen ‘büyü’, sözünün kökü de bu bükü, büğü’dür. Büyü sözünün kökünden gizlileri bilme, bilgili olma, bilinmeyenler konusunda açıklama yapacak yetkide olma gibi değişik anlamlar vardır.

Bitkilerden em (ilaç) yapan ilk otacılar (doktrolar) da birer büyücü sayılırdı. Bu nedenle büyücüler, bilgileri yüzünden saygıdeğer kişiler olarak görülülürlerdi.