Gökyüzünde yağan milyonlarca kar tanesinden yalnızca biriydi Jo.

Daha yeni ayrılmıştı bulut diye tabir edilen o kümeden ama fazla bir yolculuğu da yoktu doğrusu, topu topu bir saat sonra yeryüzüne düşecek ve kar olarak görevini tamamlayacaktı.

Etrafına bakındı, bazı kar arkadaşları deli gibi sağa sola hareket ederken bazıları ise rüzgâra teslim etmişlerdi kendini. Bir ara şöyle dedi içinden: ‘Acaba rüzgâr mı beni götürsün, yoksa ben mi beni?’

Kendi zaman kavramında uzun uzun düşündükten sonra ?60 dakikalık hayatımda istediğim gibi yaşayacağım? dedi ve o da deli gibi bir oraya bir buraya uçuştu.

Keyifli bir yolculuktan sonra artık yavaş yavaş yeryüzüne yaklaşmıştı Jo. Bir yanda yeryüzünü görmenin neşesini yaşarken bir yandan da kar olarak hayatının sonuna yaklaşmasının burukluğunu yaşıyordu içinde.

Yaklaştı da yaklaştı ve binaların arasında bir boşluğa, diğer kar arkadaşlarının üstüne düştü.

Şimdi diğer arkadaşlarıyla bir olmuştu artık. Gökyüzünde süzülme dönemi bitmiş yeryüzünde bekleme dönemi başlamıştı.

Aniden neşeli bağırışlar duydu. Yakınında çocuklar koşuşturuyor, bir şeylerle uğraşıyorlardı. Çocuklar kar topluyor ve elleriyle bir yere götürüyorlardı. Az önce tam yanındaki karları aldı yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuş çocuk. Sonra aynı çocuk bir süre sonra tekrar gelip kendisi ile beraber çevresindeki tüm karları aldı ve onları kucağında bilinmeyen bir yere götürdü. Bir süre sonra Jo ne olduğunu anladı. Kendilerine benzer bir şey yapmışlardı bu çocuklar. Göz yerine iki siyah şey, burun yerine de turuncu renkte bir şey koymuşlardı.

Bir yandan yüzünde kocaman gülümsemeyle eğlenen, bir yandan da tir tir titreyen çocuk tam tepesine koydu Jo?yu bizim tarifimizle kardan adamın.

Zaman geçti hava karardı, zaten çocuklarda çoktan gitmişlerdi. Bütün geceyi yeryüzünü izleyerek geçirdi Jo. En karanlık saatlerde şehrin sessizliğini dinledi. Gece bastıran kar yağışında da hep kendi yolculuğunu hatırlardı. Derken hava aydınlanmaya başladı, birbiri ardına arabalar, acele acele yürüyen insanlar, daha uykudan uyanamamış okula giden çocuklar gördü Jo.

Birkaç saat sonra hafiften güneş açmaya başladı ve hava ısındı. Kaldırım kenarlarından öbek öbek sular akıyordu ve kendisinin de ısındığını hissetti Jo ve bir süre sonra da kardan adamın tepesinden bir su damlacığı olarak aşağıya doğru aktı.

O anda her şeyi unutmuştu Jo, artık yokolmuştu, hayır hayır yok olmamış suya dönüşmüştü Jo. Ya da Jo?nun yok olması bir başkasına hayat vermişti, küçük su damlacığına.

Küçük su damlacığının adı Jane idi. Jane?in ilk hatırladığı an, bir kaldırımın yanındaki sudan öbek öbek akışıydı, akıyordu bilinmeyen bir yere doğru. Sonra hızla bir kanalizasyon borusundan aşağıya düştü, artık yolculuğu karanlık bir yerde devam ediyordu. Uzun yolculuklar yaptı ve çok şeyler gördü Jane. Koca koca farelerden tut birbiryle adeta vıraklama yarışı yapan kurbağalara, amaçsızca yüzün su kurbağlarına, daha neler neler. Uzun bir yolculuktan sonra çok büyük bir su birikintisinde buldu kendini, orda da bir müddet hareket ettikten sonra durdu, sadece durdu. Haftalarca, aylarca öylece kaldı. Sonra havalar ısındı, güneş çok yakıcı bir hale geldi ve bir anda Jane tüm varlığını unuttu çünkü artık su değildi, su buhara dönüşmüştü.

Yeni doğmuştu buhar Jim uçan bir balon gibi yükseliyordu havaya, yükseldikçe gördüğü manzara karşında hayretler içinde kalıyordu.

Uzun bir yolculuktan sonra diğer arkadaşları ile bulut oldu ve oradan uzun bir süre yeryüzüne baktı. Sonra bir gün tüm benliğini unuttu ve bir kar tanesi olarak yeryüzüne düştü.

Yeryüzüne düşen kar tanesinin adı Mii idi, topu topu bir saatlik ömrü vardı.

17 Şubat 2008 – Kar Yağarken Düşündüklerim

Hakan Mengüç