Sen yola çık, yol sana görünür!

Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Arşivler (page 29 of 40)

Tayyip Erdoğan’ın Bilinçaltı Hitabet Teknikleri

Önemli Not: Bu yazı bir analiz yazısıdır. Eleştiri veya övgü amaçlı değildir. Türkiye’de bu tekniklerin bilinmesi amacı ile örneklendirerek yazdım.

Dr. Richard Bandler, ‘Her türlü iletişim hipnozdur.’ diyor. İyi bir iletişimci olmak isteyen herkes bilinçaltı teknikleri iyi bilmelidir. Amerika’daki siyasiler bu konuda yoğun eğitimler almaktadırlar.

Hipnozun ve NLP’nin önemli bir tekniği Pacing and Leading (Uyum ve Yönlendirme) 

Yeni birisi ile tanıştığınızda, bir kitap okumaya başladığınızda, bir eğitime gittiğinizde ya da bir konuşmaya katıldığınızda, bilinciniz karşı taraftan gelebilecek bilgilere karşı, bir boksörün ellerini yüzüne götürmesi gibi gardını alır ve bilgileri ince ince eleyip, çok az bilgiyi kabul eder. Bunun nedeni kendini koruma içgüdüsüdür. Eğer fikirlerimiz başkaları bir şeyler anlattığında hemen değişseydi o zaman tutarsız kişiler olurduk ve kişilik dediğimiz kavramın anlamı değişirdi. Bu yüzden bilincimiz karşı tarafdan gelen bilgileri kabul etmeden önce önce dikkatlice süzgeçten geçirir ve sadece bazılarını kabul eder.

Einstein, ‘Önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.’ demiştir. Aslında önyargı bilincin savunma amaçlı aldığı bir garddır. Bu yüzden ikna hedefli tüm konuşmacılar, bu tekniği çok iyi seviyeye getirmek zorundadır.

Pacing and Leading Tekniğinin Kullanılması

Bu teknik konuşmanın başında yapılmalıdır. Her türlü iletişimin en önemli kısmı başlangıcıdır, kişilerin bilinçaltı hemen sizin hakkınızda bir karar verir ve bunu bilince yollar ve bu dışarıya, ‘Bu adam bana itici geldi, bu adamdan elektrik alamadım, içimden bir ses bu adamla iş yapma diyor.’ gibi ifadelerle çıkar. Onun için Pacing and Leading bir iletişimci için mutlak surette kullanılması gereken bir tekniktir.

R. Tayyip Erdoğan’ın giriş konuşmalarının çok iyi hazırlandığı, tüm ayrıntılara dikkat edildiği çok belli oluyor. Şimdi Pacing and Leading sistemi açısında inceleyelim

 

10 Haziran 2011 / Erzurum Mitingi – Giriş Konuşması (akparti.org sitesinden alınmıştır.)

Yiğit, mert kardeşlerimi tekrar, yani Dadaşları gönülden selamlıyorum. Hele Dadaş eyi misen hoş musan?

Buradan bu coşkulu meydandan, bu muhteşem meydandan Aşkale?yi selamlıyorum, Aziziye?yi selamlıyorum, Çat?ı, Hınıs?ı, Horasan?ı, İspir?i, Karaçoban?ı selamlıyorum. Karayazı?ya, Köprüköy?e, Narman?a, Oltu?ya, Olur?a selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum. Palandöken?e, Pasinler?e, Pazaryolu?na, Şenkaya?ya, Tekman?a, Tortum?a, Uzundere?ye, Yakutiye?ye oralardaki tüm kardeşlerime, tüm Dadaşlarıma selam gönderiyorum.

 

Tayyip Erdoğan ilk önce Erzurum’luları kendi şiveleri ile selamlıyor, sonra Erzurum’un ilçelerini birbir sayıyor. Bu insanlarda şöyle bir izlenim bırakıyor; Başbakan bizi gerçekten tanıyor, Erzurumlu’lar dahi tüm ilçeleri hatırlayamazken o, tüm ilçeleri biliyor. O bizden biri imajını çok iyi veriyor. Giriş konuşmasına devam edelim;

 

Erzurum, kilidi mülki İslam?ın, Mevla?ya emanet olsun Erzurum. Erzurum, derbendi ehli imanın, Mevla?ya emanet olsun Erzurum.

Erzurum?da bir kez daha Alvarlı Efe Hazretlerini, İbrahim Hakkı Hazretlerini, Solakzade Hazretlerini, Şükrü Paşayı, Hacı Salih Efendi Hazretlerini, Nene Hatun?u rahmetle, minnetle anıyorum. Kafkas cephesinin, Doğu cephesinin, Sarıkamış?ın tüm gazi ve şehitlerine, Erzurum?un efsanevi kumandanı Kazım Karabekir?e buradan bir kez daha rahmet niyaz ediyorum. Tüm şehitlerimizi ruhu şad olsun, mekanları cennet olsun.

 

Burada da milli ve dini duygularla bağlantı kurup, buradaki dini ve milli şahsiyetleri tanıdığını izleyenlere hissettiriyor. Bu hem mükemmel bir giriş konuşması hem de pacing yani uyumun harika bir örneği. Bu tarz bir giriş insanların bilinç gardlarını indirmelerini ve karşı tarafı bizden biri gibi görmelerini sağlıyor. Mesela 20-30 kişilik bir eğitimde tanışma faslından hemen sonra memleketleri aynı olan insanlar arasında kaynaşma olduğunu her ortamda gözlemlemişsinizdir, halbuki sen Bursa’lı olsan ne olur? Bursa’da 2 milyon insan yaşıyor. ama bilincimiz öyle çalışmıyor. Eğer farklı bir şehirdeysek bizim şehrimizde yaşayan biri ile karşılaştığımızda hemen güven hissediyor. Tayyip Erdoğan 81 ilde de bunu yapıyor.

R. Tayyip Erdoğan uyumu sadece Milli Değerlere göre yapmıyor, eğer yakınlarda o şehirle ilgili bir gelişme varsa hemen o da belirtiliyor. Mesela futbolla çok ilgili Samsun halkı, Samsunspor’un 1. Lige yükselmesini kutlarken R. Tayyip Erdoğan giriş konuşmasında uyumu oradan yakalıyor.

 

3 Haziran 2011 / Samsun Mitingi – Giriş Konuşması

Bafra?ya, Canik?e, Çarşamba?ya, Havza?ya, İlkadım?a, Kavak?a, Ladik?e, Salıpazarı?na, Tekkeköy?e, Terme?ye, Vezirköprü?ye, Yakakent?e oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi, saygılarımı yolluyorum. Bugün başlayan mübarek 3 ayların Samsunlu tüm kardeşlerime, aziz milletimize ve İslam alemine mübarek, hayırlı olmasını diliyorum. Konuşmamın hemen başında Süper Lig?e yükselen Samsunspor?u, kırmızı şimşekleri yürekten kutluyorum. Samsunspor camiasına, yönetimine, teknik kadrosuna, tüm futbolcularına Süper Lig?de başarılar diliyorum. Süper Lig?e yükselen Samsunspor artık bir süper stadyumu da fazlasıyla hak ediyor. İnşallah Samsun?umuza 30 bin kişilik yeni bir stadyumu kazandırıyoruz. Stadyum Samsun, inşallah Samsunspor?un rakiplerini misafir edeceğiz Samsun?a yakışır bir stat için kolları sıvadık ve Belediyemizle birlikte şu anda plan çalışmalarını yapıyoruz. En kısa sürede bunu yapıp Samsun?a teslim edeceğiz. Şimdiden hayırlı olsun diyorum. Tabi yetmez, Samsun?un güzel bir kapalı salonu yok. Samsun?u bir spor şehri yapmak için bu altyapı noktasında 7 bin 500 kişilik bir de spor salonunu inşa ediyoruz. Bu salonun yapımına başlandı. Bu salon da tamamlandığında artık Samsun aynı zamanda bir spor şehri olarak da Türkiye?de de, dünyada da yerini alacak. Uluslararası birçok organizasyonlara da inşallah Samsun?umuzda ev sahipliği yapabileceğiz.

 

Hangi işi yaparsanız yapın, bu tekniklerde ustalaşmadıkça istediğiniz başarıyı yakalamakta zorluk çekeceksiniz. Bazı insanlar bunu doğal olarak yaparken bazı insanların çalışarak kazanması gerekiyor.

Aynı zamanda uyumun içine kıyafet de girmektedir, işadamları ile yapılan toplantılara takım elbise kravat ile giden Tayyip Erdoğan mitinglerde halktan insanlar gibi giyinerek uyumu ilerletiyor.

Tabii ki bu anlattığımız kullanılan 10-15 teknikten sadece biri, vakit oldukça diğer yazıları da paylaşacağım.

Başarının Sırrı

Facebook’tan bana bir soru gelmiş;
Hakan bey size göre başarının sırrı nedir?

Hem bu soruyu cevaplamak istedim, hem de çok beğendiğim bir videoyu sizlerle paylaşmak istedim.
Bana göre başarı 4 aşamayı doğru yapmakla gerçekleşir.

1) Seni Heyecanlandıran İşi Yap

Başarı için çok çalışmak gerekir ama çok çalışmak zorlama ile olmaz. İşkenceler bile, siz o işi yapmayı sevmiyorsanız size o işi yaptıramaz. Ama o iş sizi heyecanlandırıyorsa ve işe tutku duyuyorsanız zaten saatlerce çalışırsınız ve zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile olmazsınız. Onun için doğru nokta sizi heyecanlandıran şeyi yapmak ve o heyecanı hep korumak. Ben ilk Ney enstrumanını öğrenmeye başladığımda gerçekten tutku duyuyordum ve günde 8 saat çalışıyordum, şimdi asla o kadar saat çalışamam :)

2) Heyecanını Her Zaman Koru ve Eylem Adamı Ol

Eylem adamı olmak gerekiyor, az konuşup çok iş yapmak gerekiyor ve en önemlisi, zor zamanlar yaşayacaksınız, o durumlarda dahi heyecanınızı korumanız gerekiyor. İşte bunu yapabildiğiniz takdirde başarı size mutlaka gelecektir.

3) Başarısızlık Yoktur Öğretmenin Vardır.

Her başarısızlık sana bir şey öğreten öğretmendir. Onu başarısızlık yerine size bir şey öğretmek için gelen öğretmen olarak görme bakış açısını zihinlerimize şartlamalıyız.

4) Asla Vazgeçme

İlk başlarda sürekli, ‘Yanlış yolda mıyım?’ sorusu zihninize gelecektir. Hatta bazen bir çok deneme yapacaksınız ve istediğiniz sonucu alamayacaksınız. İşte bu durumlarda insanların %80’i elenir, dayanıklı olanlar devam eder.

Aşağıdaki konuşma size daha çok şeyi anlatabilir… :)

Hakan Mengüç Videolar

[video_left][video_frame] [iframe url=”http://www.youtube.com/embed/SiZ0L-0x35c” width=”572″ height=”312″ scrolling=”no” frameborder=”0″ marginheight=”0″] [/video_frame] [/video_left]

Diğer videoları için TIKLAYIN

Etkili Konuşmanın Kuralları Üzerine

hakan mengüç 2015 web site altyazı seminer koçluk

Konuşmanın Amacını Bilmek

Hepimiz hayatımızın bir döneminde, bir seminere veya bir konuşmaya katılmışızdır. Bazı konuşmalarda çok eğlenmiş, bazı konuşmalarda da Çin işkencesine maruz kalmışızdır. Doğru mu?

Peki bu konuşmaların arasındaki fark nedir? Aradaki fark muhtemelen şuydu, sizi eğlendiren, ikna eden ve etkileyen konuşmalarda, konuşmacı konuşmasının amacını biliyordu, bunun için iyi hazırlandı, iyi hazırlandığı için iyi sundu, iyi sununca da insanlar etkilendi.

Kötü konuşmacılar da büyük ihtimalle yeterince hazırlık yapmadan oraya çıktılar, hep kendi kelime jargonları ve teknik terimlerle konuştular. Muhtemelen daha kendi konuşmalarının amacının bile farkında değildiler.

Eğer bir konuşma yapacaksanız bunun bir sebebi olmalı, bu sebebi bilmek ve buna göre hazırlanmak usta bir konuşmacı olmanın ilk vasıflarındandır. Genel itibari ile konuşmacı fark etsin ya da etmesin bir konuşmanın dört amacı olur.

1) Bir Şeyi Açıklamak

Buna verilebilecek en basit örnek hükümet sözcüsüdür. Gazetecilerin karşısına çıkar, açıklama yapar, bilgilendirir ve sahneden iner. Amacı bilgi vermektir.

2) Etkilemek ve İkna Etmek

Etkilemek ve ikna etmek aslında her konuşmacının arzusudur. Reklamcıların genel olarak amacı etkilemek ve ikna etmektir. Ya da sahnede ürününüzü tanıtıyorsanız, bunun amacı insanları ürününüzün kaliteli olduğuna ikna etmek olabilir. Veya benimsediğiniz bir inancı, fikri ya da ideolojiyi anlatırsınız ve amacınız onları kendi fikrinize ikna etmektir.

3) Eyleme Geçirmek

Konuşmanızın amacı eyleme geçirmek mi? Genellikle dünyanın kaderini etkileyen konuşmaların hepsi eyleme geçirmek amacını taşımıştı. Atatürk’ün yaptığı konuşmalar da bunun içindi, Abraham Lincoln’ün yaptığı konuşmalar da bunun içindi, Hitler’in yaptığı konuşmalar da bunun içindi… Martin Luther King’in ‘Bir Hayalim var’ konuşması da bunun içindi. Eyleme geçirmek… Siyasilerin konuşmalarının çoğu eyleme geçirmek içindir.

Genelde ikinci madde ile üçüncü madde karıştırılıyor, hemen bir örnekle bunu açıklayayım.
Bir Magnum reklamını ele alalım, amacı sizi etkilemek ve ikna etmektir. Eyleme geçirmek değil. Bunun sonucunda planladıkları eyleme geçirmektir ama bazı nedenlerden dolayı ilk amaçları eyleme geçirmek değildir. Bunun nedenini başka bir yazıda anlatacağım.
Bir Carrefour reklamının amacı ise direk eyleme geçirmektir. Reklam çıkar, ‘Bu haftasonu x ürün Carrefour’da sadece 15 TL’ der ve reklam biter. Burada eyleme geçirici etken kendileri açısından fiyattır.

4) Eğlendirmek

Cem Yılmaz buna en iyi örnektir, çıkar insanları güldürür ve sahneden iner. Stand-up şovları, İllüzyon – Sihir gösterileri vb. diğer gösteriler eğlendirme ve hoşça vakit geçirme amacı taşırlar. Bu tür amacı olan konuşmalar çok risklidir bu yüzden en çok hazırlığı bu tip konuşmacılar yapar. Çünkü sahnede bir espriye ya gülerler ya da gıcık olurlar, iki tarafı keskin bıçak. Ya da bir sihirbaz, sahnede numarasını yapamaz ve insanlar da bunu anlarsa çok kötü duruma düşer. Onun için en çok pratik yapan konuşmacı grubu bu gruptur.

Konuşmalarınız her dört amacı birden de taşıyabilir ama birisi her zaman daha baskındır.

Neden konuşmamızın amacını bilmeliyiz? Eğer konuşmanızın amacını bilirseniz hazırlanırken çok daha rahat ederseniz. Mesela diyelim ki konuşmanızın amacı etkilemek ve ikna etmek, o zaman her an kendinize şu soruyu sorabilirsiniz, ‘Bu cümle konuşmama hizmet ediyor mu?, İnsanları etkileyecek bir cümle mi? Ben olsam ikna olur muydum?’ vs.

Konuşmanızın amacını bilmek işinizi kolaylaştırır ve sizi rahatlatır.
Lütfen başkalarının düştüğü hataya siz de düşmeyin, liderliğin en büyük vasfı harika bir konuşmacı olmaktır.
İyi bir konuşmacı olmanın en önemli kurallarından biri de konuşmanızın her ayrıntısını daha önceden planlamak ve bol bol pratik yapmaktır.

Birgün bir yerde sizi konuşma yaparken dinleyebilmem umuduyla,
Okuduğunuz ve bireysel gelişiminize önem verdiğiniz için teşekkürler…

Hakan Mengüç – 17 Ocak 2012

Ateş Üstünde Yürüme Nasıl Yapılır?

 

Uyarı: Bu yazı sadece bilgi amaçlıdır.

Sadece bu konuda uzman olan kişiler ile birlikte bu çalışmayı deneyin.

Ateşte yürüme ritüeli binlerce yıldır dünyanın her yerinde sayısız kültür tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk yazılı kayıt 3000 yıllık bir Hindu hikayesinde yer almaktadır ve Hawai’deki Kahunalar’ın da lav kitleleri üzerinde yürüdüklerine dair bilgiler bulunmaktadır.  Günümüzde her yıl binlerce  kişi herhangi bir zarar görmeden ateş üzerinde yürümektedir.

Ateş üzerinde yürümenin amacı daha önce yapamayacağımız bir şeyi yaparak (Bize imkansız gözüken bir şeyi yaparak) sınırlarımıza ve mevcut inançlarımıza meydan okumaktır.

Ben de bir çok kez ateşte yürüme çalışmasını yaptırdım ve kimse asla zarar görmedi. Ama şu sorular bana hep soruldu;

Nasıl oluyorda ayağımız yanmıyor?

Peki elimiz ila ateş parçalarını alsak yine yanmaz mı?

Bu ve buna benzer sorulara cevap olabilecek bilgileri aşağıda paylaşıyorum.

1. En önemli etken kömürlerin ısıyı iletebilme becerileridir. Bir maddenin sıcak olması ona temas edildiğinde o kişi yakacağı anlamına gelmez. Bu, maddenin iletkenliğine yani kendisinden başka bir cisme ısı transferi becerisine bağlıdır. Uzay mekiğinden kullanılan 32.000 adet ısı döşemesi o kadar az ısı iletimi sağlar ki kıpkırmızı parlamalarına rağmen yine de dokunalabilecek kadar güvenlidirler. Ateş üzerinde yürüyenler ısı gerçigenliği çok az olan kuru odun kömürü kullanırlar. Diğer taraftan metal çok iyi bir iletkendir. Metal bir levha odun kömürü ile aynı ısıya getirilirsen metaldan gelen ısı ayaklarınıza yüksek oranda iletileceğinden bunun üzerinde yürümeye çalışan biri kişi ciddi yanıklara maruz kalabilir.

2. Kömürler aynı boyutlarda değildir, dolayısyla ayağın kömürlerle temas eden bölümü küçüktür.

3. Ateş üzerinde yürüyenler oldukları yerde durmazlar; her bir ayağın kömür üzerinde bir saniyeden daha az kalması için hiç durmadan yürürler. Her ayağın tekrar kömüre basmandan önce havada kaldığı süre boyunca soğumaya zamanı vardır.

4. Kan, ısıyı ayak tabanlarından uzağa iletir.

5. Soğuk ayaklar sıcak kömürlere temas ettiğinde kömür ile ayak tabanı arasında koruyucu bir buhar tabakası oluşturmak için ayak tabanlarındaki vücut nemi buharlaşır.

 

Tüm bu bilimsel açıklamalara rağmen ateşte yürüyüp ayağını yakan bir çok insan olmuştur bunun nedeni bunu korku içinde denemeleridir.

Bedenimiz çoşkulu, tutkulu anlarda adrenalin salgılar ve bu durumda çok daha güçlü bir halde oluruz. Hatırlayın, yorgunken kolunuz sandalyeye çarpsa çok acır ama sinirliyken duvara yumruk atarız hissetmeyiz.

Dediğim gibi bu bölüm bilgi amaçlıdır,

Kesinlikle denemeyiniz .)

ve şunu da unutmayınız, ateşte yürümek sadece korkularımza bir meydan okumadır…

Bu yazı için faydalandığım kaynaklar: www.firewalking.com, Micheal Powel

Bir çok insan ateşte yürümenin bir hile olduğunu söyler,
Discovery programındaki Mythbuster ekibi bunu kendi kendilerine denediler ve sonuç aşağıdaki videoda…
Bu yüzden kesinlikle kendi başınıza denemeyiniz.

Duyularınızı Test Edin

Beynimizin %30’luk bir kısmı görme duyumuza ayrılmıştır.

Onun için vücudumuz görme duyusuna mı yoksa diğer duyulara mı güveneceği konusunda bir seçim yapması gerektiğinde, görme duyusuna güvenmeyi seçer.

 

 

Hipno-nlp sistemi yurtdışından talep edenler ve temsilci olmak isteyenlerle 13 ülkede faaliyete başladı.

Hipno-nlp sistemini incelemek isterseniz BURAYA tıklayın.

 

 

 

Pişmanlık Üzerine

Hepimizin geçmişe dönüp baktığında pişman olduğu şeyler vardır hatta bazılarının bu pişmanlıklar yakasını bırakmaz.

Olaylara biraz farklı bakabilmemiz açısından sizlerle pişmanlık psikolojisini anlatan bir video paylaşmak istedim.

İnsanların Bakmadığı Yere Bakarsan, Görmediklerini Görürsün!

Diplomatın biri, fakir bir adamın yanına gider ve:

-“Oğlunun evlenmesini sağlayabilirim” der.
– Oğlumun hayatına asla karışmam…
– Ama, kız Lord Rothschild’in kızı…
– Haaa! O zaman başka…

Diplomatın ikinci durağı, Lord Rothschild’in yanıdır.

– Kızınız için bir kısmet buldum Lord’um..
– Benim kızım evlenmek için henüz çok küçük…
– Ama, bu delikanlı halihazırda Dünya Bankası Başkan Yardımcısı…
– Bak o zaman başka…

Diplomat, Lord’un yanından ayrıldıktan hemen sonra soluğu Dünya Bankası Başkanı’nın yanında alır.

– Size başkan yardımcısı olarak tavsiye edeceğim, çok iyi bir delikanlı var.
– Şu an zaten ihtiyacımdan çok başkan yardımcım var, gerekmez…
– Ama, bu çocuk Lord Rothschild’in damadı…
– Bak o zaman oldu… Gelsin başlasın…

 

—–

Farklı bakmak, farklı düşünmekfarklı çözümler bulmanızı sağlar.

—–
NASA uzaya astronot gönderdiğinde tükenmez kalemlerin yer çekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti. Yerçekimi olmadığı için mürekkep kağıdın üzerine akmıyordu.

Bu problemin çözümü NASA’ya on yıla ve 12 milyon dolara maloldu. Öyle bir tükenmez kalem ürettiler ki bu kalem, yerçekimsiz ortamda, yukarı yönde, suyun altında ve sıfırın altından 300 C’ye kadar olan sıcaklıklarda yazı yazmaya olanak sağlıyordu.

Peki Ruslar ne yaptı…?? Kurşun kalem kullandılar.

—–

Bu kadar basit!

Fakat üzülmeyin, bakış açınızı değiştirirseniz ne harcadığınız para boşa gider, ne harcadığınız zaman..

Zira Amerika’lılarda da öyle oldu. Uzayda yazan tükenmez kalemi bulmak aynı zamanda mürekkep püskürten yazıcının bulunmasına da sebep oldu ve Amerika’lılar harcadıkları paranın en az 100 bin katını kazandılar.

—–

Her problemin hem basit hem de uzun bir çözümü vardır. Hangisini seçeceğinizi vakit sıkıntınıza göre ayarlayın artık :)

—–

 

İnsanların Bakmadığı Yere Bakarsan, Görmediklerini Görürsün!

Kar Tanesi Jo

Gökyüzünde yağan milyonlarca kar tanesinden yalnızca biriydi Jo.

Daha yeni ayrılmıştı bulut diye tabir edilen o kümeden ama fazla bir yolculuğu da yoktu doğrusu, topu topu bir saat sonra yeryüzüne düşecek ve kar olarak görevini tamamlayacaktı.

Etrafına bakındı, bazı kar arkadaşları deli gibi sağa sola hareket ederken bazıları ise rüzgâra teslim etmişlerdi kendini. Bir ara şöyle dedi içinden: ‘Acaba rüzgâr mı beni götürsün, yoksa ben mi beni?’

Kendi zaman kavramında uzun uzun düşündükten sonra ?60 dakikalık hayatımda istediğim gibi yaşayacağım? dedi ve o da deli gibi bir oraya bir buraya uçuştu.

Keyifli bir yolculuktan sonra artık yavaş yavaş yeryüzüne yaklaşmıştı Jo. Bir yanda yeryüzünü görmenin neşesini yaşarken bir yandan da kar olarak hayatının sonuna yaklaşmasının burukluğunu yaşıyordu içinde.

Yaklaştı da yaklaştı ve binaların arasında bir boşluğa, diğer kar arkadaşlarının üstüne düştü.

Şimdi diğer arkadaşlarıyla bir olmuştu artık. Gökyüzünde süzülme dönemi bitmiş yeryüzünde bekleme dönemi başlamıştı.

Aniden neşeli bağırışlar duydu. Yakınında çocuklar koşuşturuyor, bir şeylerle uğraşıyorlardı. Çocuklar kar topluyor ve elleriyle bir yere götürüyorlardı. Az önce tam yanındaki karları aldı yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuş çocuk. Sonra aynı çocuk bir süre sonra tekrar gelip kendisi ile beraber çevresindeki tüm karları aldı ve onları kucağında bilinmeyen bir yere götürdü. Bir süre sonra Jo ne olduğunu anladı. Kendilerine benzer bir şey yapmışlardı bu çocuklar. Göz yerine iki siyah şey, burun yerine de turuncu renkte bir şey koymuşlardı.

Bir yandan yüzünde kocaman gülümsemeyle eğlenen, bir yandan da tir tir titreyen çocuk tam tepesine koydu Jo?yu bizim tarifimizle kardan adamın.

Zaman geçti hava karardı, zaten çocuklarda çoktan gitmişlerdi. Bütün geceyi yeryüzünü izleyerek geçirdi Jo. En karanlık saatlerde şehrin sessizliğini dinledi. Gece bastıran kar yağışında da hep kendi yolculuğunu hatırlardı. Derken hava aydınlanmaya başladı, birbiri ardına arabalar, acele acele yürüyen insanlar, daha uykudan uyanamamış okula giden çocuklar gördü Jo.

Birkaç saat sonra hafiften güneş açmaya başladı ve hava ısındı. Kaldırım kenarlarından öbek öbek sular akıyordu ve kendisinin de ısındığını hissetti Jo ve bir süre sonra da kardan adamın tepesinden bir su damlacığı olarak aşağıya doğru aktı.

O anda her şeyi unutmuştu Jo, artık yokolmuştu, hayır hayır yok olmamış suya dönüşmüştü Jo. Ya da Jo?nun yok olması bir başkasına hayat vermişti, küçük su damlacığına.

Küçük su damlacığının adı Jane idi. Jane?in ilk hatırladığı an, bir kaldırımın yanındaki sudan öbek öbek akışıydı, akıyordu bilinmeyen bir yere doğru. Sonra hızla bir kanalizasyon borusundan aşağıya düştü, artık yolculuğu karanlık bir yerde devam ediyordu. Uzun yolculuklar yaptı ve çok şeyler gördü Jane. Koca koca farelerden tut birbiryle adeta vıraklama yarışı yapan kurbağalara, amaçsızca yüzün su kurbağlarına, daha neler neler. Uzun bir yolculuktan sonra çok büyük bir su birikintisinde buldu kendini, orda da bir müddet hareket ettikten sonra durdu, sadece durdu. Haftalarca, aylarca öylece kaldı. Sonra havalar ısındı, güneş çok yakıcı bir hale geldi ve bir anda Jane tüm varlığını unuttu çünkü artık su değildi, su buhara dönüşmüştü.

Yeni doğmuştu buhar Jim uçan bir balon gibi yükseliyordu havaya, yükseldikçe gördüğü manzara karşında hayretler içinde kalıyordu.

Uzun bir yolculuktan sonra diğer arkadaşları ile bulut oldu ve oradan uzun bir süre yeryüzüne baktı. Sonra bir gün tüm benliğini unuttu ve bir kar tanesi olarak yeryüzüne düştü.

Yeryüzüne düşen kar tanesinin adı Mii idi, topu topu bir saatlik ömrü vardı.

17 Şubat 2008 – Kar Yağarken Düşündüklerim

Hakan Mengüç

Bilinçaltı Psikolojik Test

 

Japonya’nın ünlü psikoloğu İsamu Saito, Kokology adında bir kitap çıkarttı ve tüm dünyada büyük satış rekorları kırdı. Bu kitabın amaçı metaforik testlerle kişilerin kendilerini keşfetmesi, kişiler kendilerini anlatırken çoğu zaman bırakın başkalarına kendilerine bile dürüst olmazlar. Ama bu testleri oyun olarak gördükleri için, sonuna kadar dürüst olup kendi düşüncelerini söyleyebilirler. Sizin için bir kaç test paylaştım, okuyun ve kendinizi test edin.
Kokology: isim [japonca, kokoro, akıl, ruh, duygular + yunanca, -logia, öğrenimi]

 

Tokmağın inişi, kurnaz avukatların yorulmak bilmeyen çeneleri, karar okunurken çöken sessizlik ? Bir mahkeme salonundan daha fazla dramatik olmayı başaran çok az film sahnesi vardır.. Zekaların çarpıştığı gerilim dolu savaş alanında kimi zaman doğru ile yanlış arasındaki çizgi bulanıklaşır ve bu karışıklıkta kanun ve adalet kaybolur.
Mahkeme salonunda geçen bir filmde aktörsünüz, aşağıdakilerden hangisini oynardınız?

1. Avukat

2. Dedektif

3. Suçlu

4. Şahit.

Cevaplar:

Psikolojik açıdan aktör sizin sosyal kişiliğinizle ilintilidir, yani dış dünyayı karşıladığınız yüzünüz. Kendinizi bir aktör olarak hayal etmek size istediğiniz rolü oynama özgürlüğünü sunar. Mahkeme salonu dekoru ise sahneye gergin ve heyecanlı duygular katar. Oynadığınızı söylediğiniz rol bir kriz durumunda ne tepki verdiğinizi anlatır.
1.Avukat:
Ateş altında daima soğukkanlısınız ve sizi terlerken görmek çok zor. Fakat çok gergin durumlarda ortaya çıkan bir başka yüzünüz daha vaR: Kısıtlamaları unutacak kadar ateşli ve gerekirse patlamaya hazır bir savaşçı. Bu soğukkanlı ve ateşlilik sizi en umutsuz durumlarda bile düzlüğe çıkarıyor.
2.Dedektif:
Karmaşa ve karışıklık sizi etkilemiyor ve başkaları kendilerini kaybettiklerinde bile siz sakin kafayla düşünebiliyorsunuz. Çevrenizdekiler sizdeki bu serinkanlılığa saygı duyuyorlar ve zorda kaldıkları zaman sizden yardım istiyorlar. Bunun anlamı başınızdan hiç dert eksik olmaması ama siz stresten fazla rahatsız olmuyorsunuz, hatta sizi daha da sakinleştiriyor.
3.Suçlu:
İlk bakışta güçlü ve umursamaz görünüyorsunuz ama aslında savaşları sonuna kadar götürmek için gerekli olan şey sizde yok. İşler zora binince, kaygılanmakla vakit kaybediyori, sorunları çözmek yerine kendinizi yargılamaya başlıyorsunuz. Sizin için yapılacak en iyi şey olayları daha pratik yoldan çözümleyebilen birisiyle ortaklık kurmaktır.
4.Şahit:
Her durumda uyumlu ve yardımsever olarak görüseniz de başkalarını memnun etmek için gösterdiğiniz fazla çaba sizi de bir dert kaynağı haline getiriyor. Herkesle her zaman geçinmek uğruna tutarsız ve hatta güvenilmeyecek birisi haline geliyorsunuz. Yaptıklaırınızın başkalarını mutlu ya da mutsuz edip etmediğinden sürekli endişe duymayı bırakmalısınız. Kendinizi ispatlamanız gereken tek kişi kendinizsiniz.

 

—–

GELECEĞİN HABERCİLERİ


Bir cumartesi günü evde tembellik ederken zil sesiyle yerinizden sıçradınız. Kapıyı açtığınızda çok şaşırıyorsunuz. Eşikte 2 hayvan duruyor. Size 2 mektup getirmişler. İçlerinde de geleceğe ait öngörüler var. Zarfları açınca 2 mektubun içeriğinin çok farklı olduğunu görüyorsunuz. Bir mektupta sizi mutlu bir geleceğin beklediği yazıyor. Diğeri ise felaketleri ve mutsuzluğu haber veriyor.

Aşağıda hayvanlardan hangisi size iyi haberi getirdi, hangisi kötü kehaneti iletti?

1.Kaplan
2.Köpek
3.Kuzu
4.Papağan
5.Kaplumbağa

Geleceğin Habercileri için Anahtar;

Seçtiği eş çoğu kişinin geleceğini etkiler. Hayvanlarla ilgili olumlu ve olumsuz çağrışımlarınız, psikolojik açıdan zengin ve karmaşık anlamlar taşır. Bu senaryoda mutluluk mesajı getiren hayvan, ideal eş olarak gördüğünüz kişiyi temsil eder. Diğeri ise sizi derin karanlıklara çekmesinden korktuğunuz kişiyi tanımlar.

1.KAPLAN
İyi Haber: Coşkulu, güçlü ve irade sahibi, hükmedici bir eşle mutlu olacağınıza inanıyorsunuz.
Kötü: Kibirli, oranın sahibiymiş gibi etrafınızda dolaşan, ev işlerine yardımcı olmaktan söz ettiğinizde homurdanan hükmedici bir eşe rast gelmekten ürküyorsunuz.

2.KÖPEK
İyi Haber: Bir eşte aradığınız en temel özellik kesin sadakat ve koşulsuz adanmışlıktır.
Kötü: Herkesi memnun etmeye çalışan ve başkalarının ne düşündüğüne fazla önem veren kişilerle asla anlaşamazsınız.

3.KUZU
İyi: Sizin için mutluluğun anahtarı sıcak kalpli ve ilgili bir eştir.
Kötü: Evde pinekleyen, her gün aynı şeyleri yapan sıkıcı bir eşle yaşamak zorunda kalmak sizi ürkütüyor.

4.PAPAĞAN
İyi: Size uygun olan eğlenmeyi seven, konuşkan ve güldürmeyi bilen bir eş.
Kötü: Çalışmaktan hoşlanmayan, sürekli gevezelik eden biriyle asla anlaşamazsınız.

5.KAPLUMBAĞA
İyi: Ciddi, güvenilir, ihtiyaç duyduğunuzda yanınızda bulunan bir eşle mutlu olursunuz.
Kötü: En büyük kabusunuz hayatınızı ağır hareket eden , pek zeki olmayan biriyle geçirmektir.

——