Sen yola çık, yol sana görünür!

Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Arşivler (page 26 of 40)

İstanbul’un Tarihi Önemi

‘Eğer bir gün dünya tek bir ülke olursa, şüphesiz ki başkenti Konstantinopolis (İstanbul) olurdu.’ demiş Napoleon Bonaparte. Peki İstanbul’u bu kadar önemli yapan özellikleri neler, bir bakalım..

İstanbul Roma İmparatorluğu, Latin İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapmış bir şehirdir.

120 İmparatora, sultana evsahipliği yapmış tek şehirdir.

3 büyük dinin kutsal emanetleri İstanbul’dadır.

2.000’e yakın inanç ve öğretiği yaşamış çeşitli dönemlerde İstanbul’da… (Bkn: İstanbul’un Kadim Sırları kitabı)

Hristiyanlık ilk kez resmi din olarak Roma İmparatorluğu zamanında İstanbul’da kabul edilmiştir.

Hz. Muhammed’in de İstanbul’la ilgili, ‘İstanbul bir gün muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.’ hadisi vardır. (Kütüb-i Sitte -Buharî, Müslim, Tirmizî, Ebu Davud, İbn Mâce, Nesâî)

Aynı zamanda 3 büyük medeniyetin beşiği olmuş İstanbul.

2 kıtayı birleştiren dünyadaki tek şehir İstanbul’dur.

Bunun gibi yüzlerce bilgiyi yazmak yerine size bazı belgeselleri paylaşmak istedim. Tabii ki her belgeseli izleyip doğru ve yanlış olduğuna siz karar vereceksiniz, zira tarihin çarpıtmaya çok müsait zemini vardır.

History Channel’in İstanbul’un yeraltı şehirleri belgeseli

İstanbul’un Kadim Sırları kitabının yazarı Murat İrfan Ağcabay’ın katıldığı bir tv programından görüntüler.






Uyanın ve Hayal Kurun 1

(Not: Bu yazı dizisini 2008 yılında Pekin Olimpiyatlarını izlerken yazmıştım, fakat bu sitede paylaşmamıştım)
Biraz önce Pekin Olimpiyatları 10 bin metre bayanlar koşusunu izledim. Onları inceledim, nasıl durduklarını, nasıl hazırlandıklarını, koşarken nasıl yüz ifadesi takındıklarını… Bizim atletimiz Elvan daha 3 bin metrede belli etmişti kendini, duruşu sağlamdı ve güçlü bir şekilde koşuyordu. Dile kolay 10 bin metre… Elvan konusunda yanılmadım, son iki tura geldiğinde birinci sıraya geçmişti ve arkasında da Etiyopyalı bir atlet vardı. Elvan öndeydi ama Etiyopyalı atletin birinci olacağı belliydi, müthiş bir yüz ifadesi vardı, belki çok yorulmuştu ama yorgunluğunu asla belli etmiyordu. Elvan ise ikinciliği garantilemişti çünkü üçüncü olanla arasında 70 metre vardı ama belli ki birinci olmasına rağmen yorgun düşmüştü. Sunucu Elvan’ın birinci olacağını söylüyordu ama biraz fizyoloji (gözlem) uzmanı olsanız (ya da olimpiyat uzmanı, lakin o bayan favori gösteriliyormuş ben bilmiyordum) Etiyopyalının birinci olacağını anlardınız. Son 500 metreye gelindiğinde beklediğim oldu, Etiyopyalı müthiş bir depar attı ve 15 metre farkla birinci oldu. (Resimleri yazının sonunda görebilirsiniz.)

32 atlet vardı. Elvan ve sanırsam ilk 10 bayan en az 5-6 kişiye tur bindirdi. Biliyoruz ki bu atletlerin çalışma süreleri hemen hemen aynı. Mutlaka bazıları daha çok antrenman yapıyor ama olimpiyata hazırlanan sporcular sınırlarını sonuna kadar zorluyor. Peki ne oluyor da aynı saat süreler çalışmalarına rağmen bazıları birinci oluyor bazılarına tur bindiriliyor. Acaba uyguladıkları başka taktikler mi var?

 

Kesinlikle… Peki bu taktikler neler? Bir sürü var ama en çok kullanılan zihinsel prova teknikleri..

Şimdi biraz bu teknikler hakkında bilgi edinelim. Bunu bildiğim kadarıyla Amerika, Çin, Almanya, Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinin sporcuları ciddi bir şekilde uyguluyor. Ve şu an ki madalya sıralaması da şöyle…

1-) Çin
2-) ABD
3-) Almanya

Tesadüf mü? Hiç sanmıyorum?

O zaman biraz inceleyelim şu teknikleri…

Muhammed Ali bu tekniklerin ustası olarak bilinir. Dünya Ağırsıklet Boks Şampiyonu George Foreman ile maçına 7 hafta kala ringde kendi kendine saatlerce Foremanla hayali olarak dövüşürmüş. Onu sıkıştırdığında ne yapacağı, nasıl devireceği vs. vs. Her ayrıntıyı gözünde canlandırırmış. (Kaynak: The Intention Experiment – Lyne McTaggart)

Ayrıca Ali maçtan önce çalışmasına ek olarak, bilinen bütün motivasyon tekniklerini uyguluyordu. Motivasyon demişken hemen bir şey anlatmak istiyorum. Atina Olimpiyatlarında Yunanistan Amerika ile yarı finalde basket maçında karşılaşıyor. Olimpiyat Atina’da olduğu için büyük bir motivasyon Yunanistan’ın üzerinde, binlerce seyircileri var. Ama karşılarındaki de rüya takım. Neyse sonunda Yunanistan rüya takımı yeniyor ve eliyor. Ve şimdi iki takım Pekin Olimpiyatlarında da karşılaşıyor ve Amerika 92-69 gibi bir farkla Yunanistan’ı mağlup ederek çok kolay bir maç çıkarıyor. Çin’in de madalya sıralamasında neden birinci gittiğini anlamışsınızdır sanırım.

Neyse biz Muhammed Ali’ye geri dönelim. Tüm motivasyon tekniklerini kullanıyor demiştik ve hatta buna ek olarak gazetecilere rakibini yendiğine dair şiirler bile okuyordu.

Archie Mora
Ne yapsa
Yere yapışacak
Dördün sonunda

Şimdi Clay sağını salladı
Pek de olmadı ama
Koca yumruk savurdu ayıyı
Doğrudan ringin dışına

Ayrıca herkesin içinde ‘En büyük benim, en büyük benim’ diye bağırışlarını da unutmamalı…

Öte yandan Muhammed’in karşılaşacağı Foreman çok güçlü birisiydi ve sadece iki maç önce yumruğu ile birisini öldürmüştü. Ancak Muhammed maçın sonucunu kafasına yazmıştı bir kere, sürekli maçın sonucunu soran gazetecilere ‘Kuvvetli bir yumruğu var ama vuramaz’ diyordu. ‘Foreman sadece insanları yere iter. Yumrukları çok yavaş, bir senede ancak hedefine ulaşır. Bu boks tarihinin en büyük bozgunu olacak’ diyerek kendinden eminliğini kat kat artırıyordu. Ve maçın sonunu siz tahmin edin.

Muhammed’in başka hünerlerinden biride cebinde oyuncak goril taşımasıydı. Sık sık televizyonlarda cebinden çıkarıp ‘Heyecanlı ola, kanınız dola, yeneceğim seni gorile, geldiğimde Manila’ya? diyordu ve küçük gorili yumrukluyordu.

Bunun yanında Ali kafasında maçın her anının provasını yaparak zihinsel provalar yapıyordu. Bacaklarındaki yorgunluğu, bedeninden akan teri, böbreklerindeki acıyı, fotoğrafçıların flaşlarını, kalabalığın çığlıklarını ve hatta Fraizer’a karşı zafer kazandığında hakemin galip geldiğini belli eden kolunu kaldırdığını anı tekrar tekrar canlandırıyordu. Bedenine maçı kazanması için emir gönderiyor ve bedeni de bu emirleri uyguluyordu. İşte gördüğünüz gibi, bir Ali kolay kolay yetişmiyor ve Ali olmak sadece çalışma ile olmuyor.

Biliyor muydunuz?

Muhammed Ali 11 maçında, maçtan önce kaçıncı raunda nakavt edeceğini söylemiş ve tamamen tutturmuştur. Bu yüzden de, ?Bu adam bunu nasıl bilebilir? diye bağlı bulunduğu spor federasyonu tarafından soruşturma geçirmiştir.

devamı gelecek…

Zihin Kontrolü Belgeseli

Zihin kontrolü hala bazı insanlara saçma gelirken, dünya bu konuda çok ilerlemiş ve 70 senedir bu konular üzerine çalışmalar yapılıyor. Aşağıdaki belgeselleri izlerken çok şaşıracaksınız, bazen de üzüleceksiniz.

Bu tip zihin kontröllerinden nasıl korunulacağını da başka bir yazı da anlatacağım.

Devam

Cem Yılmaz Belgeseli

Cengiz Özkarabekir’in yapıp-yönettiği Cem Yılmaz belgeselini çok sevdim ve Cem Yılmaz’ı ilk defa bu kadar ayrıntılı bir şekilde inceleme fırsatı sunduğu için kendisine teşekkür ediyorum.  Belgeselden alıntı;

Cem Yılmaz: ‘Ben de senin gibi olmak istiyorum diyorlar, e eşek gibi çalışmaya hazırsan niye olmayasın?’

Devam

Proksemik – Kişisel Alanlar Teorisi

Muhtemelen şu deneyimi hayatınızın bir  noktasında yaşamışsınızdır; Biri sizinle konuşmak için yanınıza gelir ama size o kadar çok yaklaşır ki kendinizi rahatsız hissedersiniz. Ya da asansöre yabancılarla bindiğinizde yaşadığınız gerginliği hatırlayın. Neden gerildiniz, çünkü özel alanınız ihlal edildi.

Proksemik Nedir?


Kişisel alanın ve insanların mesafe kullanımının incelenmesine genel olarak proksemik denir. ?Proksemik? terimini ilk kez 1963 yılında, insanların uzamsal ilişkileri ve alanları kullanarak sözsüz iletişimlerini inceleyen antropolog ve araştırmacı Edward Twitchell Hall (1914-2009) tarafından kullanılmıştır. Araştırması sırasında, prosemikle ilgili dört alan tanımladı:

1) Mahrem Bölge: 45 santimetreye kadar olan bölge

2) Kişisel Alan: 45 cm ile 1.2 metre arası

3) Sosyal Alan: 1.2 metre arası ile 3.6 metre arası

4) Kamu Alanı: 3.6 metre ile 7.6 metre arası

 

Yakın Alan: Bu alan, bedeninizden 45 cm kadar öteye uzanır. Adından da anlaşılacağı gibi, sadece çok yakın ilişkiler sürdürenler birbirlerinin yakın alanın girebilirler. Bu, genellikle dokunmak, fısıldamak, sarılmak, öpüşmek vs. için kullanılan alandır.

Kişisel Alan: Bu alan sizden yaklaşık 45 cm ötede başlar ve 1.2 metreye kadar uzanır. Yakın arkadaşlar ve sağlam kişisel bağlantılarınız olan insanlarla ilişkileriniz için ayrılmış olan alandır

Sosyal Alan: Bu alan sizden yaklaşık bir metre ötede başlar ve 3.6 metreye kadar uzanır. Bu, yeni tanışıklıklar, günlük arkadaşlıklar ve yüksek bir rahatlık seviyesine sahip olmadığınız diğer herkesi için ayrılmış olan alandır.

Kamu Alanı: Bu son alan, 3,6 metre kadar ötede başlar ve 7,5 metreye veya ötesine kadar uzanır, Kamu içindeki iletişim alanıdır; parkta veya alışveriş merkezinde yürürken ya da bir dinleyiciye konuşurken insanlar aranızda bulunan mesafedir.

 

Bunlar Bilmek Ne İşimize Yarar?

İnsanlarla iletişime geçtiğimizde sosyal alanla başlar ve sonra kişisel alana gireriz. Bu çok dikkat edilmesi gereken bir konudur, kesinlikle mahrem alana girilmemeli ve kişisel alana da girerken yavaş ve tepkiler gözlenerek girilmelidir. Birçok insanın sosyal alandan kişisel alana hızlı bir giriş yaptığını ve bu yüzden çok itici bulunduklarına bizzat şahit oldum.

Unutmayın, iletişimizin kalitesi, hayatınızın kalitesini belirler.

Kaynaklar: Personel Space Wikipedia

Understanding Body Language / About.com

The Secret Language Business / Kevin Hogan

NLP Time Line – Zaman Çizgilerini Tespit Etmek

Not: Bu yazı NLP’yi bilenler veya NLP eğitimi alanlar içindir.

Zaman Çizgileri: Zamanı Zihinsel Olarak Kodlama Şeklimiz

Zaman çizgileri sizin zamanı kodlama yeteneğinizi ifade eder. Biz zamanı belli şekillerde düşünürüz. Geçmişe ilişkin görüntüler geleceğe ilişkin görüntülerden daha farklı bir yerde olacaktır. Eğer geçmişteki olayları düşünür, gelecekte olacak olayları gözünüzde canlandırır ve onların zihinsel uzayınızın neresinde olduğunu fark ederseniz geçmişten geleceğe hayali bir çizgi çizebilirsiniz, bu da sizin zaman çizginiz olur.

Örneğin on yıl önce dişlerinizi fırçaladığınız bir zamanı düşünün. Bu görüntünün yerini tespit edin. Dişlerinizi bugün fırçaladığınızı düşünün. Yine görüntünün nerede olduğunu fark edin. Beş yıl sonra ve on yıl sonra dişlerinizi fırçalıdığınızı düşünün. Her bir görüntünün yerini tespit ettiğinizde tüm bu görüntüleri birbirine bağlayan hayali bir çizgi yaratabilirsiniz. Bu sizin zaman çizginizdir ve sizin zamanı uzamsal olarak nasıl düşündüğünüzü gösterir.

Genel olarak iki temel zaman çizgisi türü mevcuttur. Bunlardan birincisinde zaman, gelecek önünüzde, geçmiş arkanızda ve şimdiki zaman içinizde olacak şekilde yayılmıştır. Buna ?zaman içinde? adı verilir. Diğer türde geçmiş önünüzde sol tarafta yer alır, şimdiki zaman tam önünüzdedir, gelecek ise önünüzde ve sağdadır. Buna ?zaman yoluyla? adı verilir.

Zaman çizginizi burada anlatılan iki farklı yoldan birinde tespit etmenin farkı, sizin zamana yaklaşım şeklinizde genellikle bir farklılık olduğunu göstermesidir. Örneğin zamanı ?zaman içinde? olarak kodlayan kişiler genellikle geçmişi çok sık ya da çok fazla anımsamazlar; onlar geçmişi ?arkalarında bırakmıştır.? Çalıştığımız birisine geçmişteki olayları nasıl anımsıyorsun demiştim, o da sanki arkadamda karıncalar var ve beni tutmaya çalışıyorlar ama tabii ki de başaramıyorlar demişti. Mesela bu kişiyi geçmişteki olayların hiç bir zaman rahatsız etmeyeceğini anlayabiliriz. Birde Zamanı ?zaman yoluyla? kodlama eğiliminde sahip olan kişiler vardır ve genellikle olayları kolayca anımsar ve oldukça dakik olma eğilimindedir.

Kendi Zaman Çizginizi Keşfetmek

  1. Beş yıl önce dişlerinizi fırçaladığınız bir zamanı düşünün ve bu görüntüyü nerede taşıdığınızı belirleyin.
  2. Bir yıl önce dişlerinizi fırçaladığınız bir zamanı düşün,n ve bu görüntüyü nerede taşıdığınızı belirleyin.
  3. Şu anda dişlerinizi fırçaldığınızı gösteren, şimdiki zamandan bir anı düşünün ve bu görüntüyü nerede taşıdığınızı belirleyin.
  4. Bir yıl sonra dişlerinizi fırçalayacağınız bir zamanı düşünün ve bu görüntüyü nerede taşınığınızı belirleyin.
  5. Beş yıl sonra dişlerinizi fırçalayacağınız bir zamanı düşünün ve bu görüntüyü nerede taşıdığınızı belirleyin.
  6. Beş yıl önceden bir yıl önceye, şimdiki zamaman, gelecekte bir yıl ve beş yıl sonraya uzanan bir çizgi çizin. Bu sizin zaman çizginiz.
  7. Zaman çizginizi geleceğe ve geçmişe uzatın.

Buradaki kilit nokta geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle ilgili düşünme ve hissetme şeklinizi değiştirmeye nasıl başalayabileceğinizi öğrenmektir. Zamanı nasıl algıladığınızın şu anda olduğu gibi farkında olmanız onunla ilgili hislerinizi değiştirmenizi kolaylaştıran bir şeydir. Böylelikle envanter işlemi tamamlanmış oldu.

Kaynak: Get the Life You Want – Richard Bandler

Acun Nasıl/Neden Başardı?

Bu yazıyı bir seminer sonrası sorulan soru üzerine yazdım.

İnsanlar başarıyı genellikle çalışmaya, zekaya, aynı yolda tutarlı bir şekilde yürümeye yormuyorlar da, sürekli kişilerin arkasındaki güçlere yoruyorlar. Kişilerin arkasında elbette bir güç oluyor ama bu güç onlar çalıştıkları, zeki oldukları ve tutarlı bir şekilde aynı yönde ilerledikleri için arkalarında oluyor. Unutmayın, önce olmak, sonra sahip olmak lazım.

Acun Ilıcalı’yı savunmak gibi bir amacım yok fakat Amerika’lı bir adamın başarısı üzerine örneklendirme yapmaktansa kendi kültürümüzden biri üzerine örnek vermeyi her zaman tercih ederim.

Acun Neden Başardı?

1) Bildiği İşi Yapıyor.

Başarının en önemli sırrı işinde çok iyi olmak ve bu da gerçekten çok sıkı çalışma sonucunda oluşan bir şey. İnsanlar 20 yaşında yeni bir meslek seçiyor ve bu işte ustalaşmaları en az 10 yıl alıyor. Bir de alan değiştirirlerse bu süre gittikçe uzuyor. Ama başarılı olmuş, efsane olmuş kişilere baktığımızda şu anda yaptıkları işin ta çocukluktan itibaren ilgi alanları olduğu işler olduğunu görüyoruz. 20 yaşında değil 7 yaşında antremana başlıyorlar.

Acun Ilıcalı da hayatta en sevdiği şeyin ‘oyun, futbol oynamak, playstation oynamak, king oynamak, arkadaşları ile eğlenmek olduğunu söylüyor. Acun evliyken bile akşamları 20-25 arkadaşı evine gelir, ayrı ayrı masalarda king oynarlarmış.’ (Kaynak: Acun Ilıcalı’nın Turkcell Teknoloji Zirvesi 2011 konuşması, link) Ve dikkat ederseniz Acun yapımcı ama dizi yapmıyor, sinema yapmıyor, game show yapıyor, yani çocukluğundan beri antremanlı olduğu, tutkulu olduğu şeyi yapıyor.

İnanıyorum ki insanlara en hızlı başarıyı, güçlü yanlarını kullanarak yaptığı işler getirir.

2) İnsan İlişkileri Çok İyi

İşinde mükemmel olan insanların da istediği başarıyı yakalayamadıkları sık rastlanan bir durumdur. Bu tür insanların başarılı olmaları için genelde keşfedilmeleri gerekiyor ama biliyorum ki; ‘Beklersen sadece sana geleni, gidersen istediğin her şeyi alabilirsin.’

Tabii keşfedilip de başarılı olamayanlar da var, bu insanlar insan ilişkilerini gelişitirme konusunda maalesef çok tutucular. Kendi davranışlarının doğru davranış kalıbı olduğunu düşünüyorlar ve bu noktadan sonra da onlara yardım etmek çok zorlaşıyor.

Neden insan ilişkileri bu kadar önemli?

Çünkü sizi işinizde insanlar yükseltir, belki doğrudan değil dolaylı olarak ama insanlar yükseltir. Atıyorum ben çok iyi bir muhasebeciysem ve insan ilişkilerinde iyiysem, insanlarla dost olup gerçek bir dostluk kurabiliyorsam, arkadaş çevrem arttıkça işimde o oranda büyür.

Acun’un arkadaşlarından duyduğum ve televizyondan gördüğüm şey, dostlarına mütevazi yaklaşması ve vefalı olması. Bir röportajında, ‘Beyaz’ın reytingi yükselse arayıp tebrik ederim, Cem Yılmaz reklamda oynasa sevinirim, ararım.’, demişti ve bunu gönülden yaptığını düşünüyorum.

Maalesef ki insan ilişklerimiz kötüyse başarı şansımız çok düşüyor…

3) Kendi İstediğini Halkın İstediği Gibi Sunuyor

Bu ne demek? Her zaman kendin olmak iyi değildir. Dozunda kendin olmak iyidir.

Bazı televizyoncular, insanlara ne istiyorlarsa onu vermelisin derler. Bazı televizyoncular da, sen neysen o ol derler ama bana göre doğrusu ikisinin ortası…

Eğer sadece halkın istediğini yaparsan, o işte tutkun olmaz, bir süre sonra o işi sadece para için yapan birine dönersin.

Tamamen kendin olursan da insanlar bazı şeyleri yanlış anlar, kaldıramaz.

Mesela Acun Ilıcalı şu şekilde yaklaşsaydı; ‘Ya ben evde arkadaşlarla nasıl oyun oynuyorsam, televizyonda da aynısını yapacağım, şort ya da boxerla çıkacağım eğer oyun oynarken kızarsam küfürde patlatırım, kiminle oynadığımın bir önemi yok, profesör olsun, sıradan biri olsun farketmez, iyi oynasın yeter.’  şeyler deseydi halk bunu kabul etmezdi.

Ama Yetenek Sizsiniz’de ne yapıyor Acun?, normal hayatta hiç giymese de programda gömlek giyiyor. Konuşmalarına daha çok dikkat ediyor. Halkın nabzını yokluyor. İnsanların izleyebileceği, hoşuna gidebileceği kişileri seçiyor. Akademik konuşan bir  profesörü ne kadar sevse de, onun kendi programında izlenme oranının düşük olduğunu bildiği için üzülerek onu seçemiyor.

İşte aradaki fark bu, Kendi istediğini, halkın istediği şekilde sunmak.

4) Neden Sevilen Bir İnsan

Kişilik özellikleri;

Muzip-Ahlaklı

Çılgın, kafasına esen şeyleri yapıyor, televizyonda de bile, ‘Bebek gibi kızlardı’ diyebiliyor ama hiç bir zaman sınırı aşmıyor. Yani çok ince bir sınır var ve Acun Ilıcalı  bunu bilerek ya da bilmeyerek uyguluyor.

Söz Dinlemez – Saygılı

Acun kendi bildiğini yapar, bir şey ona dikte edilemez gibi davranıyor. Çılgındır ama büyüklerine de o oranda saygılıdır gibi bir imaj çiziyor. Bir büyüğü ondan bir şey isterse gerçekten off diyerek değil, severek yapar gibi gözüküyor. İnsanlar gerçekten bu dengeyi sağlayabilen kişileri severler. Hem yenilikçi hem gelenekçi.

İş Yaparken Paradan Kaçmıyor

Bir şeyin hakkı neyse onu vermek lazım, gördüğümüz kadarı ile Acun Ilıcalı bunu yapıyor. Prodüksiyonlarına epey para harcıyor.

Kurgu Mükemmel

Acun’un harika bir kurgu ekibi olduğuna inanıyorum. Çünkü kurgu çok riskli bir yer. En güzel görüntüler en güzel şekilde vermelisiniz. Mükemmel demek eklenecek bir şey kalmayıncaya kadar eklemek değil, çıkartılacak bir şey kalmayıncaya kadar çıkartıp, yalın hale getirmek demek.

Son Olarak Başarı Döngüsünü Kendiniz İçin Kontrol Edin

Eğer yukarıdak anlatılanlar size bir fikir verdiyse, Ne istediğinizi biliyorsanız ve o işte mükemmelleştiyseniz, Eyleme geçin, her reddedilişte kendinizi sorgulayın ve biraz daha mükemmelştirin- ve asla vazgeçmeyin.

Ne İstediğini Bil

Eyleme Geç

Neyin İşe Yarayıp Yaramadığını Sürekli Kontrol Et

Asla Vazgeçme

ve son olarak karşına çıkan fırsatları gör. Çünkü; İstediklerinin gerçekleşmemesi bazen asıl gerçek isteklerinizin gerçekleşmesini sağlayabilir.’

Kendi Kendinize Koçlukta Disney Metodu

Walter Ellas “Walt” Disney 5 Aralık 1901 – 15 Aralık 1966 yılları arasında yaşamış, ABD’li yapımcı, yönetmen, senarist, seslendirmen ve animatör.
Flora Disney ve Elias Disney’in oğludur. Üç erkek, bir kız kardeşi vardır. Kardeşi Roy O. Disney ile Walt Disney Productions’ı kurdu ve şirketi dünyanın en ünlü film üreticilerinden biri oldu. Kurduğu şirket Walt Disney Company şu an yıllık 30 milyar dolar geliri olan bir medya devi haline geldi.

Kendini kendinize koçluk çalışmasında bugün Walt Disney’in bir metodunu kullanacağız.

Walt Disney’in ilk zamanlarında  üç katlı bir binası varmış. Bu binanın üçüncü katında hayalciler, ikinci katında gerçekçiler, birinci katında ise uygulayıcılar varmış.

Gerçekçi ol, imkansızı iste.

İmkansızı isteyen hayalciler üçüncü katta uçabilecekleri kadar uçarlar en akla gelmez hayalleri yazıp ikinci kattaki gerçekçilere gönderirlermiş.

Gerçekçiler projeyi inceler, bazen hayalcilere tekrar incelemeleri için geri gönderir, bazen de hayalcilerle birlikte oturup tartışırlarmış. Mutabakata varıldıktan sonra gerçekçiler projeyi uygulayıcılara götürürmüş. Uygulayıcılar, bütçe, kaç kişi çalışacak, kimlerden yardım alınabilir, sponsorlar kabul eder mi? vb. şeyleri dikkate alarak inceler, muhalefet oldukları konuları tekrar gerçekçilere gönderirlermiş. Hiçbir zaman uygulayıcılar ile hayalciler toplantı yapmazlarmış, uygulayıcılar sadece gerçekçilerle toplantı yaparlar, mutabakata varıldıktan sonra proje uygulamaya geçermiş.

Şimdi kendi hayalinizi düşünün, amacınız ne? Harika bir kitap yazmak mı? Kısa film çekmek mi? Çok başarılı bir iş kurmak mı?

Bir masanın etrafına üç sandalye koyun ve onlara Hayalci, Gerçekçi, Uygulayıcı diye isim verin.

Şimdi hayalci masasına oturun ve hayallerinizi asla kısıtlamayın, 5 dakika 50 dakika fark etmez. Buradaki önemli nokta asla mantığı kullanmamak, burada uçuş serbest. Bitirdiğiniz zaman kalkın ve gerçekçi sandalyesine oturun. Şimdi gerçekçi olarak inceleyin hangileri yapılabilir? Daha önce birileri buna benzer bir şey yapmış mı? Onlardan ne öğrenebilirim, hangileri uygulanamaz? vs.  Hangi hayalleri mantıksız buluyorsanız bunları sıralayın, eğer bitirdiyseniz şimdi sıra ayağa kalkıp uygulama sandalyesine oturmak.

Uygulayıcı, bunun minumum bütçesi ne kadar tutar, bana yardım edecek kimleri tanıyorum, bütün bağlantılarımın tek tek yazacağım ve kimin bana faydası olacağını tespit edeceğim, eylem planım nedir? Bugün ne yapacağım, haftaya ne yapacağım, bir ay sonra ne yapacağım? gibi sorulara yanıt verecektir.

İnanın bana, eğer rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortamda, hafif meditatif bir müzikle, olayın ruhunu yaşayarak bunu yaptığınızda kendinize şaşıracaksınız. Deneyin, denemeden asla peşin hükümlü kararlar vermeyin.

Son olarak bu yazıyı özetleyen bir sözle bitirelim;

Gerçekçi olun ama imkansızı isteyin ve unutmayın, bir ağacı dikmek için en iyi zaman 20 yıl önceydi, ikinci en iyi zamansa bugündür.

Şimdi harekete geçme zamanı…

 

 

İş ve İstihdam Fuarındaki Konuşmam

Doğu Marmara İş ve İnsan Kaynakları Fuarına konuşmacı olarak davet edildim. Sahnenin açık bir yerde olması benim içinde farklı ve öğretici bir deneyim oldu. İlgi ve alakalarından dolayı Fuar Organizasyon Sorumlusu Erol beye, İzmit Belediye başkanı ve İş-Kur bölge müdürüne teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

Faydamız olduysa ne mutlu bize.

Rambo – Sylvester Stallone Nasıl Başardı?

‘Başarılı insanlar en çok engelleme ile başa çıkanlar, en çok hayır cevabına dayanabilenlerdir’ diyor Anthony Robbins.

Pek çok insan film yıldızların bulundukları yerlere kolayca geldiğini düşünür ama işin aslı öyle değildir.

Rambo ismini sanırım duymuşsunuzdur. (ya da efsane Rocky Balboa’yı) Slyvester Stallone cast (oyunculuk) ajansına başvurduğunda ‘Hey sen tam bizim aradığımız bir insansın, gel sana rol verelim’ mi dediklerini düşünüyorsunuz. Hayır, tam aksine bir çok oyunculuk ajansı onu itici buldu bir çoğu listesine bile almadı. Bağlantılarını güçlendirerek 1.000’e yakın yere başvurdu ve sonunda  kendini farkettirdi.

Her reddedilme bizi kolayca yıkabiliyor. Ama kendimize güveniyorsak ‘hayır’lar bizi etkilememeli, zira altının değerinden sarraf anlar. Fakat sarraf bizi bulmaz, biz sarrafı bulmalıyız.

Stallone’de hem yönetmenlik gözü hem yazarlık yeteneği hem de oyunculuk vardı ama bunu farkedecek bir sarraf bulması tabii ki de kolay olmadı. Profesyonel olarak oynadığı ilk film ‘Bananas’‘dı. Fakat istediği filmi çekebilmesi için 5 yıl uğraştı ve Rocky filmiyle bir dünya starı oldu. 6 seriden oluşan Rocky filminin hepsini kendi yazmış ve ilk film hariç diğer bütün serilerin yönetmenliğini kendisi yapmıştır.. Dikkat ederseniz Rocky fimleri serisinde de sürekli çalışmanın, vazgeçmemenin, zor şartlar altında başarabilmenin önemini anlatmıştır. Hatırlıyorum da ne heyecanla izlerdik. Rus boksör pahalı ekipmanlar ve spor aletleri ile çalışırken, Rocky sokaklarda koşup, ilkel aletlerle çalışmalar yapıyordu.

İnsanlara hiç bir şeyin kolay kazanılmadığını ve çok çalışma ile kazanabilineceğini söylediğimde bazen moralleri bozuluyor ama şunu unutmayın, insan bedelini ödediği şeyden mutlu olur.

Aynı zamanda şunu da unutmayın, kaybettiğinizde oradan aldığınız dersi hiçbir zaman kaybetmezsiniz.

‘Beklersen sadece sana geleni alırsın, eğer gidersen, istediğin her şeyi…’

Kendinize çok iyi bakın. Bir gün farkedilmeniz ve kendizi farkettirmeniz dileğiyle…

Rambonun hikayesinin uzun versiyonunu İngilizce dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.