Sen yola çık, yol sana görünür!

Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Arşivler (page 23 of 40)

Bilinçaltı Pazarlama – En Çok Neye Tepki Veriyoruz?

Neden Amerikan filimlerinde kahve hep starbucks’tan içilir? Ya da filmlerde hep Apple bilgisayarları görürüz? Bir çiçeğin kokusunu daha çok sevmemize rağmen, niye pahalı parfümler alırız?

Kişinin boynundaki haç nasıl onun dinini temsil ediyorsa, artık Louis Vuitton çanta, Rolex saat, Lacoste tshirt’te kişinin sosyal statüsünü gösteriyor. Artık şirketler aidiyet yaratma peşinde.

Pazarlama dünyası 2000’li yıllardan itibaren bilinçaltına satış yapmanın yollarını araştırmakta ve 2011 yılından itibaren ise bilinçaltını etkileyen bir çok teknik kullanmaktadır. Beynin nasıl çalışıp, nasıl karar verdiğini bilimsel teknikler ile ölçen bu bilim/pazarlama yöntemine ‘nöromarketing’ veya bazı araştırmacıların dediği gibi ‘bilinçaltı pazarlama’ deniyor.

Pazarlama endüstrisi daha fazla satış yapabilmek adına, bilinçaltının etki mekanizmalarını öğrenmek için pre-test ve post-testler ile duygusal bağlılık (emotional engagement), dikkat (attention), akılda kalıcılık (memory retention) gibi üç önemli konuyu ölçüyor. Böylece çıkan sonuçlar ışığında ürünlerini nasıl daha fazla satabileceklerini keşfetmiş oluyorlar.

Özellikle son 4 yılda, kişilere çeşitli imaj, slogan ve bazı veriler sunularak fMRI, SST (Steady State Topography), EEG (Electroencephalography), Göz İzleme (Eye-Tracking, Deri İletkenliği gibi yöntemlerle gönüllü deneklerin izledikleri görüntülerden ne kadar etkilendiği tespit edilip, bunlar çeşitli reklam kampanyalarında kullanılmaya başlanmıştır.

Yapılan araştırmalarda ortak çıkan sonuç şu; Biz en çok doğum ve ölüm figürlerine tepki veriyoruz. Yani Seks ve Korku.
Aşağıdaki resime dikkatle bakın ne görüyorsunuz?

Bir gazete ilanı

Devam

Bizi Mutlu Eden Gelişimdir.

Önemli olan zirveye çıkmak değil, her gün bir adım daha ilerlemektir. Neyi başardığınızın bir önemi yok, her gün bir adım ilerlemek, gelişmek bizi mutlu eder. Hayat bisiklet sürmeye benzer, pedalı hep çevirmek gerekir, pedalı çevirmeyi bırakırsak bir gün düşeriz. İlerlemek kendi içinde zorlukları da meydana getirir ama bizi mutlu eden zorlukları aşmaktır zaten.

Kaçımız soyulmuş ayçekirdeği seviyoruz? Ama onu biz çıtlattığımızda, biz soyduğumuzda tadı başka oluyor.

Bazen tek sorunumuz, sorunları sorun olarak görmemiz. Sorunlar bizim ilerlememizi sağlarlar. Sorunlar gelişimiz için birer armağandır.

İlerlemeye devam.
Hakan.

( 8 Nisan 13)

 

 

Birisi Durup Dururken Size Neden Gıcık Olur?

Başınıza mutlaka gelmiştir. Bir ortama gidersiniz veya bir etkinliğe, orada birisi size gıcık olmuştur, size kötü kötü bakıyordur vs.

Tabii ki sizin yaptıklarınızdan dolayı da gıcık olmuş olabilir ama bazen siz hiç bir şey yapmasanız da size gıcık olabilirler.

Gelin bunun nedenini inceleyelim. (resme tıklayınız.)

Kitap Okuyamıyorum, Bitiremiyorum. Neden?

“Kitap okuyamıyorum, 5-10 sayfasını okuyup bir kenara atıyorum” diyenlerden misiniz?

Gelin bunun nedenini inceleyelim;

Öncelikle bu sorunun insanların %90’ında olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum.

Bir kitapçıya gittiniz ve kitapçıda yüzlerce veya binlerce kitap var ama siz roman veya psikoloji kitabı ya da başka bir kitap aldınız, neden?

Çünkü kitap ya ilginizi çekti (başlığı vs.) ya da birisi bu kitabı size önermişti. (arkadaş, dergi, tv vs.)

Yani o kadar kitap içinden o kitabı almanızın sebebi, ilginizi çekmesiydi. Arkadaşınız bile önerse, ilginizi çekmediği sürece o kitabı almazsınız değil mi?

Fakat çoğu kitabın içeriği başlığı kadar ilgi çekici değildir, bu yüzden kitabı aldınız ve birkaç sayfa okuyup bir kenara koydunuz (attınız). Neden? Çünkü ilginizi çekmedi.

Geçen gün bir kitap aldım, başlığı bana ilgi çekici gelmişti. 10 sayfa filan okudum ve sıkılmaya başladım, çünkü kitap gereksiz tekrarlar ve sürekli ana konudan uzaklaşan paragraflarla doluydu. Ben de kitabı kapattım ve o gün bugündür bir daha açmadım.

Her kitap yazan kişi güzel yazacak diye bir şey yok ve durup dururken kendimizde sorun üretmemeliyiz. Kitabı beğenmemişseniz, içeriği sıkıcı ise okumazsınız bu kadar basit. Gidin ve içeriği ilginizi çekecek başka kitaplar bulun. Dünya kitap kaynıyor ve internette istemediğiniz kadar kaynak, yazı var.

Web karmaşasından kaybolmamak için beğendiğiniz sitelere abone olun veya onları sık kullanılanlara ekleyin. Böylece yazı yazdıkları zaman haberiniz olur.

Peki sevmediğimiz ama okumak zorunda olduğumuz kitapları ne yapacağız?

kedikitap

Bazen işimiz dolayısıyla bir kitabı okumak mecburiyetinde kalıyoruz. Mesela benim okuduğum bir psikanaliz kitabı var ve kitap o kadar ağır bir dille yazılmış ki her paragrafta burada ne demek istemiş diye uzun uzun düşünmek gerekiyor.

1. Kitabı arkadaşlarınla birlikte oku

kitap_okumak

Bu tür durumlarda olayı (zorunluluğu) eğlenceli hale getirmek durumundayız. Yoksa o kitap bitmez. Mesela ben ne yapıyorum anlatayım; Benim alanımla ilgili olan arkadaşlarımı çay sohbetine davet ediyorum, 2 saat bu kitaptan paragraflar okuyup ne anlatılmak istendiği üzerine tartışıyoruz. Ve herkesten çok değişik yorumlar ve kendi hayatlarından örnekler çıkıyor. Günün sonunda hem kitabı okumuş oluyoruz, hem eğleniyoruz hem de yeni bilgiler öğrenip kendimizi geliştiriyoruz.

Benim şimdilik bulduğum yol bu, yaratıcılığınızı kullanıp daha eğlenceli yollar bulabilirsiniz elbet.

 

2. Kitap okurken rahatlatıcı müzik dinle

Özellikle bazı müzikler beyin dalgalarımızı alfa seviyesine getiriyor. Bu da kitap okurken odaklanmamızı sağlıyor. Aşağıda ney sesi ile hazırladığımız bu kayıtta özellikle ders çalışırken, kitap okurken dinlemek için. 

3. Nefes egzersizleri yapın

nefes teknikleri yoga meditasyon

Doğru nefes egzersizleri hem beyninize gerekli besini yani oksijeni verecektir hem de rahatlayıp daha iyi odaklanmanıza yardımcı olacaktır.

  • 6 Nisan 2013

Mükemmellik Detaylarda Gizlidir

Başarı Tesadüf Eseri mi Oluşur?

Başarının tesadüf eseri oluştuğunu düşündüğümüzde hayat bizim için tam bir karmaşaya dönüşür. Çünkü bizim için artık herhangi bir konuda yükselebilmek tamamıyla şansa bağlıdır.

Ve pek çok insan için, başarının tesadüf eseri oluştuğuna inanmak daha kolaydır. Peki neden böyle inanırız?

Biz insanlar olarak genellikle bütüne bakarız ve bütünü görürüz?
Kıvanç ünlü olduysa yakışıklı olduğu için,
Obama başkan olduysa, bilmem kim onu desteklediği için,
Acun başarılı olduysa şanslı olduğu için vs. vs.

Bütüne baktığımızda ise iki tür yanılgıya düşeriz;

1) Ben onun kadar yakışıklı değilim, onun kadar güzel sesim yok demek ki ben onun gibi başarılı olamam.
2) Ben onun kadar yakışıklıyım, onun kadar güzel sesim var demek ki ben onun gibi başarılı olabilirim.

Yukarıdaki iki düşünce de yanlış bir düşünme biçimidir. Çünkü yakışıklı olmak, sesi güzel olmak, becerikli olmak ancak başarılı olmanın bir kaç detayından biridir. Tabii ki her işin avantaj ve dezavantajlar vardır. Sarışın, uzun boylu ve iyi vücutlu bir erkeğin jön olma ihtimali daha yüksektir.

Ama zayıf yanlarımızın değil güçlü olduğumuz yönlerin üzerine gitme eğiliminde olmalıyız. Uzun boylu birisinin jokey olmak istemesi onun için bir dezavantaj, aynı şekilde kısa boylu birinin de basketçi olmak istemesi onun için bir dezavantaj. Bu yüzden güçlü olduğumuz yönlerde ilerlediğimizde, hedefimize daha kolay ve daha hızlı ulaşabiliriz.

Detaylar, Detaylar

Başarı bir çok detayın birleşimi ile oluşur.
Giyim, konuşma, beden dili, gömleğin renginin seçimi, yerine göre kol düğmesi takılması, bakışların kullanımı vs. vs. bunların hepsi konuştuğumuz ve iletişimde bulunduğumuz insanların bilinçaltını etkiler ve bizim hakkımızda kalıcı kararlar vermelerini sağlar.

Geçen aylarda Madonna Türkiye’ye konser vermeye geldi. Pek çok Madonna seveni Madonna’yı sevdiği ve şarkılarını dinlemek için konsere gittiğini düşünüyor. Peki Madonna’nın Türkiye’ye 45 tır ve 3 Uçak’la geldiğini duymuş muydunuz? (İlgili haber )

Madonna’nın şarkı söyleyebileceği ses sistemi Türkiye’de yok mu? Tabii ki var ama onun istediği kadar ayrıntı ve detay yok ya da bu işi şansa bırakmıyorlar. Biz Madonna’yı izlediğimizi düşünürken aslında Madonna’nın 45 tır ve 3 uçakla hazırlanmış detaylar bütününü izliyoruz.

Hayatınızla ilgili arıntılara dikkat etmeniz dileğiyle,

:) Hakan Mengüç – 4 Nisan 13

Birisi Durup Dururken Neden Size Gıcık Olur?


Başınıza mutlaka gelmiştir, bir ortama girersiniz veya bir etkinliğe gidersiniz orada biri size gıcık olmuştur, bakışlarından, davranışlarından bunu açıkça anlarsınız.

Tabii ki sizin yaptıklarınızdan dolayı da gıcık olmuş olabilir ama bazen siz hiçbir şey yapmasanız da size karşı düşmanca tavır takınabilirler. Gelin bunun nedenini inceleyelim.

1. Fazla güzelsiniz veya fazla yakışıklısınız

Bu en başta gelen nedenlerden birisidir. İnsanların bir çoğu kendisinde olmasını istediği ama olmadığı özellikler başkasında olunca o kişiye gıcık olur. Bu yüzden şöyle sözler vardır; ‘Sarışınlar aptal olur.‘, ‘Boyu uzun olanın aklı kısa olur.‘ vb. yani birinci neden güzelliğiniz olabilir.

2. Yetenekleriniz

Eğer yeteneğinizi sergileyen bir ortamdaysanız da birileri yukarıdaki etmenlere benzer bir nedenden size gıcık olabilirler. İyi gitar çalıyorsunuzdur, güzel şarkı söylemişsinizdir, iyi dans etmişsinizdir veya komik bir fıkra da anlatmış olabilirsiniz. Ya sizin yeteneğinizi kıskandığı için size gıcık olmuştur ya da yeteneğiniz sayesinde gruptaki en dikkat çekici kişi olduğunuz için size gıcık olmuştur.

3. Bilinçaltı faktörü

Tüm bu yukardaki etmenler yoktu ama yine de bana gıcık oldu diyorsanız bunun nedeni bilinçaltının benzeşim kuralıdır.

Öncelikle bilinçaltının görevi sizi hayatta tutmaktır. Bu yüzden birisi size zarar verdiğinde, sizi kazıkladığında veya sizi aşağıladığında o insanın görüntüsünü, yüz hatlarını, sakal bıyık şeklini ve ses tonunu kopyalar ve kaydeder. Daha sonra o kişiye benzer birisi ile karşılaştığında size hemen kendinizi kötü hissettirir ve o insana karşı bilmediğiniz bir kızgınlık oluşur.

Bu yüzden birisi size durup dururken gıcık olduysa ve kötü davrandıysa bunu kişisel algılamayın. Bu büyük oranda karşı tarafın yetersizliğinden veya bilinçaltındaki bilmediği bir kayıttan dolayıdır.

Siz keyfinize bakın.

Bill Cosby demiş ki; “Size mutluluğun sırrını veremem ama mutsuz olmak istiyorsanız başkalarını memnun etmeye çalışın.”

Hayal Gücü ile Nasıl Zayıflanır?

Hayal gücü ile zayıflamak mümkün müdür?

Direk olmasa da, dolaylı yoldan mümkün.

Düşünce Gücü ile ZayıflamaÖncelikle biraz teknik bilgi. Beynimiz hayal ile gerçeği ayırt edemez. Bunun nedeni aslında bizim gözlerimizle değil beynimizle görüyor olmamızdır. Aslında gözlerimiz görmez, gözlerimiz sadece elektirik akımlarını beynin görme merkezine iletir. Kör olan insanlar da rüya görebilir mesela…

Bu yüzden beyin etkili bir şekilde hayal kurulduğunda bunu gerçek zanneder.

Research Quarterly?de yayınlanan çok ilginç bir araştırma vardır. Bu araştırmada basketbol oynayan öğrenciler üç guruba ayrılıyorlar. İlk gurup basketbol topunu fileye sokabilmek için 20 gün boyunca fiziksel antreman yapıyor. Ter döküyor. İkinci gurup hiçbir şey yapmıyor, yan gelip yatıyor. Üçüncü gurupsa 20 gün boyunca her gün zihinse antreman yapıyor.

Yani zihinlerinde hayali olarak topu tutuyorlar, paslaşıyorlar, çok güzel atışlar yapıyorlar, terlediklerini hissediyorlar, inanılmaz güzellikte bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyuyorlar, maç bitiminde gelen tebrikleri kabul ediyorlar.

20 günün sonunda her gün antreman yapan ilk gurubun performansında % 24?lük bir artış oluyor. Yan gelip yatan ikinci gurupta, beklenilebileceği gibi, hiçbir değişiklik yok. Zihinsel antreman yapan üçüncü gurubun performansında da % 23?lük bir artış oluyor. Dikkat edin! Topu ellerine bile değdirmeden hemen hemen ilk gurup kadar başarı sağlıyorlar.

Hayal Gücü Kasları Nasıl Çalıştırır?

Yıllar önce Bursa’da bir koşucuyu çalıştırıyordum. Ona zihinsel antreman, yani hayal ettirerek antreman yaptırırdım ve bu antremanda terlerdi, yorulurdu. Normal çalışmalarına da devam etti ve Bursa’daki yerel bir koşuda Bursa birincisi olmuştu.

Etkili Hayal Etmek Şart

Hayal etmek deyince sadece zihinde görmek akla geliyor ama etkili olabilmesi için beş duyunuzu da katmalısınız. Yani hem görmeli, hem duymalı, hem dokunduğunuz yerleri hissetmelisiniz vs.

Hayal gücünüz büyük bir yardımcınız, onu yadsımayın.

BBC’nin de bu konuda araştırması var, videoyu aşağıya ekledim.

Sevgiler, Hakan.

Çekim Yasasına Bir de Bu Açıdan Bakın

Çekim yasasının üzerine pek fazla tartışmayacağım,

Ama siz iki kişiyi izliyor olsaydınız ve bu iki kişininde amacının hattat olmak (güzel yazı, etkili yazı) olduğunu düşünelim.

Bunlardan birincisi her gün hatta olmayı düşünüyor, hayal ediyor.

Diğeri ise hattat olmayı düşünüyor, hayal ediyor ama her gün de hattat olmak için bir şeyler yapıyor. Hattatlık dersi alabileceği yerleri araştırıyor vs.

Sizce birinci kişi mi hattat olmayı daha çok istiyor, yoksa ikinci kişi mi?

Çekim yasası en çok isteyen çekecek diyor, bu durumda gerçekten en çok kim istiyor?

Eskiden bir hikaye dinlemiştim?

İki adamın tarlası varmış,

Birisi tarlası için günde 2 saat çalışıyor ve 1 saat de dua ediyormuş?

Diğeri ise 3 saat çalışıyormuş.

Hangisinin tarlası daha iyi ürün verir?

Pek çok insanın aklına dua eden kişi gelebilir ama 3 saat çalışanın tarlası daha verimli oluyor.

Çünkü eski bilginlere göre çalışmak dua-yı fiiliye’dir. Yani fiili, eylem halindeki duadır ve yine eskilere göre en makbul dua budur.

Bir de bu açıdan bakın istedim.

Hakan.

Sınav Stresini Nasıl Yokedersiniz?

Herkes için stres kaynağı farklı olabilir.

Mesela kimisi için zamanın kısıtlı olması problem yaratırken, kimisi için yıllardır öğrendiği bilgilerin 1 veya 2 sınavda sorgulanması stres yaratır.

Stresin kaynağı ne olursa olsun herkesin ortak yaşadığı bazı şeyler vardır,

Mesela stresliyken hepimizin nefes alıp verişi hızlanır, vücudumuz terler ve buna benzer fizyolojik hareketler olur.

İlk önce öğrenmeniz gereken şey NEFES’tir.

Unutmayın ki, her duygu durumunun nefes olarak bir karşılığı vardır. Şimdi sizin bir oyuncu olduğunuzu düşünelim;

Kızgınken nasıl nefes alırsınız?
Korkarken nasıl nefes alırsınız?
Çok heyecanlandığınızda nasıl nefes alırsınız?
Ve çok sakin bir halde nasıl nefes alırsınız?

Hepsinde farklı değil mi?

Tiyatroculara öğretilen tekniklerden birisi de, duyguya girmek için nefesi taklit etmektir. Bu yüzden sakin insan nefesi alırsanız, otomatik olarak duygularınızda bunu takip eder.

Güzel haber, bunun için özel bir nefes tekniği var;

4 + 16 + 8 nefesi…

Yani 4 saniyede nefes alıyoruz.
16 saniye nefesi tutuyoruz.
8 saniyede veriyoruz.

Bu teknik lenf sistemini de harekete geçiren bir nefes olarak bilinir. Bu tekniği 3 defa üst üste uygularsanız hızlı bir şekilde sakinleştiğinizi göreceksiniz.

Neden Sakin Olmalıyız Peki?

Stresliyken vücüdumuz allak bullak olur ve beynimiz aşırı hareketli olan sistemi normal durumuna döndürmek için yoğun bir çaba sarfeder. Bu çaba içinde ise siz hafızanızdaki bilgilere çok zor ulaşırsınız. Bu evi süpüren veya yemek yapan birisinin aynı anda kitap okumasına benzer.

Bu yüzden yemek yapmayı bırakıp sadece kitap okumalısınız. Anca o zaman kitaba kendinizi verebilirsiniz.

Sınavda da nefesinizi kontrol ederseniz ve stres durumuna girdiğinizde 4+16+8 nefes tekniğinizi uygularsanız hafızanızdaki bilgilere çok kolay ulaşabilecek ve kapasitenizi çok daha iyi kullanabileceksiniz.

Tabii ki çözüm tek bu değil ama bu çok önemli bir kısmı.
Ben birebir çalışmalarımda Çıpa tekniği vb. uygulamalarla bu etkiyi daha güçlendiriyorum.

 

Küçük Değişimler Hayatınızda Dev Sonuçlar Almanızı Sağlar

Merhaba,

Size küçük değişimlerin hayatımızda aslında nasıl büyük farklar yarattığından bahsetmek istedim bugün.

Hayatımızın değişmesi için ne yapıyoruz acaba? Gerçekten her gün hedeflerimiz için bir şeyler yapıyor muyuz? Ki hedefiniz her şey olabilir, vücudunuzu şekle sokmak, araba almak, işi bırakıp bir çiftliğe yerleşmek, kitap yazmak ya da gitarist olmak. Ne yapıyoruz hedeflerimiz için? Yoksa hiçbir şey yapmıyor muyuz?

Hiç bir şey yapmayarak da bir şeyler yapıyoruz aslında? Daha doğrusu bence hiç bir şey yapmamak diye bir şey yok. Mutlaka bir şeyler yapıyoruz. Belki yatıyoruz, televizyon izliyoruz, oyun oynuyoruz ya da yemek yiyoruz. Bir şey yapmamak diye bir şey yok. Ve ne yapıyorsak ister istemez bunlar geleceğimizi şekillendiriyor.

Yarınımızı bugünümüz şekillendiriyor, bu yüzden bugün ne yapıyorsunuz? Ufak bir değişimle bugün hayatımızda bir karar alalım.

Ufak bir değişimin hayatıma ne gibi bir katkısı olabilir ki? Sorusu gelir akla hemen.
Aslında her şey ufak değişimlerle olur ama biz genelde hep o son anları görürüz tvlerde ya da okuruz gazetelerde?

Japonya?dan İstanbul?a doğru yol alan bir gemi, rotasında bir santimetrelik bir sapma yapsa 6 ay sonra İstanbul yerine Güney Afrika?ya varmış oluyor. 1 santimetre bunu yapabiliyor.
Ama dümen elinizdeyken o bir santimetreyi farkedemiyorsunuz, o bir santimetre gözükmüyor bile.

Ya da aynısı kendinizde de olmuyor mu? Yıllar önceki fotoğraflarınıza baktığınızda ancak değiştiğinizi anlıyorsunuz.

Bugün alacağınız ufak bir karar yapacağınız ufak bir eylem istikrarlı gittiğinizde hayatınızda dev bir sonuç yaratacak. Bir santimi asla küçümsemeyin.

Ama asla küçük değişimleri de hafife almayın. Bugün atacağınız bir mail, yazacağınız kitabın bir paragrafı, hedefinizle ilgili 10 dakikalık plan hayatınızda büyük bir etki yaratacak. Her futbol maçını izlediğinizde verdiğim o frikik örneğini düşünün.

Yıllar önce Potansiyelimi geliştirmekle ilgili kitapları tekrar tekrar okuyordum ve başta bıktım artık bunlardan, hayatımda hiç bir değişiklik yok diyordum. Aynısını Ney enstrumanını öğrenirken de demiştim. Hocam bir parçanın notalarını verdi ben hep aynısını çalışıyorum ama hiç bir gelişme görmüyordum. Ta ki kendimi sahnelerde görene kadar.

Ama ne olursa olsun ben hep devam ettim. Sürekli devam ettim. Nasıl ki her gün yemek yiyorsam, her gün zihnimi o kitaplarla besledim, Ney öğrenirken de ney çalan insanların videolarını izledim. Ney kayıtları dinledim. Sürekli kendimi enerjik tutup çalışacak güç oluşturdum kendimde. Her gün belki küçük şeyler yaptım ama bugün o küçük şeylerin büyük sonuçlarını yaşıyorum. İstanbula taşınmak istiyordum taşındım. Ulusal bir kanalda Televizyon programı yapmak istiyordum yaptım. Tanınmış, topluma mal olmuş kişilere psikolojik destek olmak istedim, oldum ve hala oluyorum. Milli sporculara bildiğim tekniklerle faydalı olmak istiyordum, oldum. Hatta aralarında dünya şampiyonu olan dahi var.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Küçük şeyleri önemseyin.

Mükemmellik küçük şeylerden oluşur ama mükemmellik küçük bir şey değildir.
Gerçekten muhteşem bir potansiyeliniz var. Başkalarının onu köreltmesine izin vermeyin.

Sevgilerimle, görüşmek üzere.

 

Justin Bieber ve Never Say Never Belgeseli Üzerine

Justin Bieber’i daha önce dinlememiştim, bir arkadaşım Justin Bieber’in Asla, Asla Deme! (Never say Never) belgeselini izlememi önerdi.

Ben de öneri yakın bir arkadaşımdan geldiği için ve biyografik belgeselleri çok sevdiğim için hemen belgeseli indirdim ve izledim.

Öncelikle etkilendiğimi söylemeliyim. Bir kez daha başarının çabuk gelmediğini, sadece yetenek ile olmadığını, ekip işi olduğunu ve yoğun ısrarlar sonuncunda ulaşıldığını gördüm.

Justin zaten çocukluğundan beri müzik tutkunu bir çocuk.

Küçükken sokakta gitar çaldığı bir videosu aşağıda;

Annesi Justin’in bir çok videosunu Youtube’a yüklüyor.. Videolar yüksek bir izlenme sayısına ulaşıyor. Amerika’lı bir menajer Justin’in bir videosuna denk gelip, Justin’in annesini arıyor ve Amerika’ya davet ediyor.

Justin’i bir çok yapımcıya götürüyor ama kimse ilgilenmiyor.
Bizim menajer Justin’e inanıyor, bu yüzden onu küçük çaplı da olsa meşhur etmek için her türlü radyo ve televizyon programına çıkartmaya çalışıyor. Sonradan Justin’in çok fazla olmasa da hatırı sayılır bir hayran kitlesi oluşuyor, bunlar Justin hangi radyoya giderse, o radyonun kapısında nöbetçi oluyorlar, sevgi gösterilerinde bulunuyorlar. Sonra bu kitle git gide büyüyor.

En sonda bu bir yapımcının dikkatini çekiyor ve Justin o zaman gerçek çıkışını yapıyor ve bugünlere geliyor. Ve bu durum bayağı zamanlarını alıyor.

Anladım ki, Justin Bieber takipçilerinin çoğu onu, hayallerini gerçekleştiren biri olduğu için bu kadar seviyor.

Ben daha fazla anlatmayacağım, belgeseli izleyin. :)

Belgeseli buradan görebilirsiniz

Hakan MENGÜÇ
12 Mart 2013